MERSİN   FORUM  ÇÖZÜM   KLİNİK    PSİKOTERAPİ MERKEZİ


                                                  
HASTALIKLAR
Çocuk & Ergen Terapisi

Çocuk & Ergen Terapisi




"Çocuğum sürekli hareket halinde. Devamlı kıpır kıpır 5 dakika bile sakin şekilde oturamıyor. Dikkati en ufak şeylere dağılıyor. Dikkatini devam ettirtemiyor. Derslerinde başarısız. Öğretmenleri dinlemediğini düşünüyor. Ödev yapmak, oyun oynamak onun için sanki bir işkence.  Çok sabırsız. İstediği hemen olsun istiyor asla bekleyemiyor.  Dağınık, eşyalarını hep ben topluyorum. Okulda veya misafirlikte eşyalarını unutuyor. ‘’

Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu Nedir?

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu genellikle çocuğun aşırı hareketli olması, bununla birlikte dikkatini odaklamakta (özellikle zihinsel faaliyetlerde) güçlü çekmesi veya sık sık dikkatinin dağılması ile belirgin gelişimsel bir problemdir. Bu belirtilere ek olarak bazı çocuklarda dürtüsellik (fevrilik) belirtileri de mevcuttur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu bireylerde farklı şekilde görülebilir. Bazı kişiler aşırı hareketli olmayıp dikkat eksikliği daha fazla görülebilirken bazı kişilerde aşırı hareketli olup dikkat konusunda daha başarılı olabilirler.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun Tipleri Nelerdir ?

1.         Birleşik Tip: En sık karşılaştığımız tiptir. Çocukta hem dikkat eksikliği hem de aşırı hareketlilik ve dürtüsellik belirtileri bir arada görülür.

2.         Dikkat Eksikliğinin Önde Olduğu Tip: Bu çocuklar konsantre olma, dikkatlerini sürdürme gibi konularda ciddi sıkıntılar yaşarlar. Hareketliliği diğer tiplere göre normaldir.

3.         Aşırı Hareketli Ve Dürtüsellik Belirtileri Önde Olan Tip : Bu çocuklar hem aşırı hareketli hem de tezcanlı diye ifade edebileceğimiz davranışlar sergilerler.

 

Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?

  • Çoğu zaman dikkatlerini ayrıntılara verememe ve dikkatsizce hatalar yapması. Özellikle sınavlarda küçük detayları kaçırma ve bundan dolayı birçok soruda hata yapma
  • Çoğu zaman verilen komutları tam algılayamama, unutma veya eksik hatırlama. Çocuklar bu durumdan dolayı ödevlerini yanlış, eksik veya hiç yapmamış olabilirler.
  • Çoğu zaman plan yapmakta zorluk çekebilirler. Bu yüzden geç kalma, dağınık olma gibi durumlarla karşılaşabilirler.
  • Çoğu zaman ders dinlemek, ödev yapmak gibi zihinsel faaliyet gerektiren işlerden kaçınırlar.
  • Dikkati dış uyaranlara karşı çabucak dağılabilir.
  • Oturmasını ve sakin şekilde durmasını beklediğimiz zamanlarda dahil kıpır kıpırdır.
  • Devamlı koşmak, tırmanmak gibi istekleri olabilir.
  • Bir yerde sıra beklemek, söz hakkının kendisine gelmesini beklemek, birinin telefonla konuşmasını beklemek gibi durumlar bu çocukları oldukça zorlamaktadır.
  • Söz bölebilir, araya girebilirler.
  • Çoğu zaman çok konuşurlar.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Nedenleri Nelerdir?

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun kesin ve tek bir sebebi olmamakla birlikte en büyük etkenlerden biri genetik faktörlerdir. Özellikle aile bireylerinin birinde ya da daha fazlasında dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik veya dürtüsellik varsa çocuklarda görülme olasılığı ve sıklığı artmaktadır. Diğer sebepler; aile yaşantısı, sosyo ekonomik düzeyler, öğrenme yaşantısı olarak görülebilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunu Yaşam Boyu Devam Eder Mi?

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite mutlaka tedavi edilmesi geren bir gelişimsel problemdir. Belirtiler ergenlik ve yetişkinlik hayatı boyunca devam edebilir. Ancak yaş ilerledikçe belirtilerde azalmalar görülmektedir. Erken yaşta önleminin alınmaya başlanması, düzenli şekilde tedaviye devam etmek dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun belirtilerini azaltırken, hem çocuğun hem de ailenin rahat bir nefes almasını sağlar.

Tedavisi nedir?

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite tedavisinde ilaç kullanımı olmak üzere birçok tedavi şekli vardır. En önemlisi bireyin hareketliliğini azaltarak dikkatini arttırma çalıştırmaları yapılmasıdır.


ÇOCUK VE ERGENLERDE KAYGI BOZUKLUKLARI



Kaygı, korku ve endişe gibi özellikler bizim doğuştan getirdiğimiz,  bizi tehlikelere karşı uyaran gerekli ve faydalı düzeneklerdir. Ancak bu kaygı, korku ve endişeler yaygın, aşırı ve kontrol dışı olmaları halinde kaygı bozuklukları dediğimiz, hayatı olumsuz etkileyen ve kısıtlayan bir grup psikiyatrik bozukluk ortaya çıkar. Çocukların, genellikle ebeveynlerinin anlamakta zorlandığı korkuları olabilir. Belirli yaşlarda bu korkular fazlalaşır. Hemen hemen her çocuktan duyduğumuz canavarlar, yaratıklar, cadılar bir dönemin fantastik korkuları olmuştur. Zaman geçtikçe bu korkuların azalmasını bekleriz fakat azalmadan devam ediyorsa, bireyin günlük yaşamını etkiliyorsa bir uzmandan yardım almasında fayda vardır.  

Çocuklar da en sık karşılaştığımız anksiyete kaygı bozuklukları aşağıda belirtilmiştir.

  1. Ayrılık Anksiyetesi (Seperasyon Anksiyetesi):

‘’Çocuğum hep yanımda olmak istiyor, sanki benden ayrılamıyor. Ben yanında olmadığımda çok ağlıyor. Huzursuz davranıyor. İlk okula başlarken okula gitmek istemedi. 1 ay boyunca okulda onu bekledim. Bunun hem beni hem de çocuğumu yıprattığını düşünmekteyim.’’

Ayrılma Anksiyetesi tanım olarak çocuğun en fazla bağlandığı kişiden (bu genelde çocuğa bakım veren kişidir) ayrılması gerektiğinde gerçek dışı ve yoğun kaygı duymasıdır. Bağlandıkları kişilerden ayrıldıklarında onların başlarına bir şey geleceğini ve bir daha onları göremeyeceğini düşünür. Bir diğer kaygı sebebi ise kendisini yalnız ve çaresiz hissettiği için kendi başına da bir şey geleceği düşüncesidir. Bu kaygı sonucunda çocuk daha içe kapanık, ona bakım veren kişiye yapışık olmaya başlar ve böyle devam edebilir. Bu kendi yaş grubuna göre fazla bir kaygı olduğu için mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır. 

Sosyal Fobi :

‘’Sınıfta öğretmen okuma parçasını okumamı istediğinde çok heyecanlanıyorum. Tahtaya kalkıp yazı yazmaktan çok çekiniyorum. Bu yüzden bildiğim sorularda dahi parmak kaldırmıyorum. Kantinde sıra beklediğimde bana bakılıyormuş gibi düşünüyorum. Herkesin içinde yemek yerken acaba rezil olur muyum diye düşündüğüm için hep tek başıma yemek yemek istiyorum.’’

Sosyal Fobi; çocuk ve ya ergen bireyin başkalarının değerlendirmelerine maruz kalacağı ortamlarda(okul, sınıf, kantin gibi) yaşadığı yoğun, gerçekdışı korku ve kaygılardır. Bu gibi ortamlarda aşağılanacağından, dalga geçileceğinden, rezil olacağından dolayı o kadar sıkıntı yaşar ki bu yaşadığı duyguyla baş etmek için böyle ortamlara girmek istemez. Eğer çocuğunuzda böyle bir durumun varlığından endişe ediyorsanız en kısa zamanda bir uzmana başvurabilirsiniz.

Özgül Fobi:

Özgül fobi bir nesneden (insan, hayvan) veya bir durumdan (doğal afetler gibi) yaşamakla ilgili korkuları vardır. Bu nesne veya durumla karşılaşmasa bile onlarla karşılaşma durumunu hayal edebilir, rüyalarında görebilir ve aşırı şekilde korku tepkisi verebilir.

Yetişkinlerde olduğu gibi çocuk ve ergenlerde de bazı hayvanlardan veya karanlıktan korkma gibi durumlar görülmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre 6 12 yaş arasındaki çocuklarda yarısında 7 den fazla korktukları nesne bulunmuştur. Ancak bunlar fobi düzeyinde değildir. Zaman geçtikçe bu korkuların azalarak yok olmasını bekleriz. Korku çok şiddetliyse; ağlama krizleri oluyorsa, uyku bozuklukları, kabus görme gibi durumlar sıkça yaşanıyorsa, günlük hayatı çok etkiliyorsa yardım alınmasını öneririz.

EBEVEYNLER NELER YAPMALI?

  • Çocuklar kaygı duyduğu durumlardan, yerlerden ve olaylardan kaçınmaya çalışırlar. Çocukların bu durumuyla ilgili ailelerin yapacakları en güzel yöntem çocukların kaygılandıkları şeyleri anlatmaları için onları desteklemelidir. Anlattıklarını yargılamadan, eleştirmeden dinlemek çok önemlidir. Çocukların kaygılarını anlamadan onlarla baş etmek mümkün değildir.
  • Çocukların mümkün olduğu kadar şiddet ve korku içerikli görüntülerden uzak kalmalarını öneririz.
  • Çocuklarla kurduğumuz iletişimde çok dikkatli olunmalıdır. ‘’Yaramazlık yaparsan seni polise veririm, öcüler var, kötü adamlar seni alırlar gibi söylemler çocukları daha da kaygılandırmaktadır’.

NE ZAMAN YARDIM ALINMALIDIR?

Çocuğun yaşadığı kaygılar günlük yaşamını, etkinliklerini, performansını olumsuz etkiliyorsa; çabalarınıza rağmen dikkatini kaygısından uzaklaştıramıyorsa bu konuda uzmandan yardım almalısınız.

TIRNAK YEME



Tırnak yeme çocuklarda sıklıkla karşılaştığımız davranış problemlerinden biridir. Tırnak yeme davranışının ortaya çıkması genel olarak kişideki gerilimin ve agresyonun dışa vurumudur.  Ciddi manada gerilim yaşayan kişiler bunu otomatik davranış olarak geliştirirler. Çocuklar tırnaklarını yediklerin de bu agresyonu giderdiklerini ve rahatlama yaşadıklarını düşünürler. Bunun sonucunda da bu davranış bir alışkanlık haline gelmektedir. Artık kişi ne zaman stres yaşarsa, bu durumun deşarj yolu olarak tırnak yeme davranışı  süreklilik gösterir. Tırnak yeme davranışı gerilimli dönemlerde başlar ve bırakılamaz. Sonuçta bu davranış biçimi kötü bir alışkanlık halinde devam  eder.

Peki tırnak yeme davranışı ne zaman ortaya çıkar?

Genel olarak tırnak yeme davranışı;

  • Mutsuzluk, kaygı, öfke, çatışma, ilişki sorunları gibi zorlu yaşam koşullarında daha sık görülmektedir.
  • Çocuklar da tırnak yeme davranışları ise;
  • Yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi
  • Çocuğun yeni bir okula başlaması
  • Anne  ve babanın çocuğu sık sık eleştirmesi
  • Ailenin mükemmeliyetçi bir yapısının olması gibi davranışlar tırnak yeme davranışının başlamasına ve süreklilik kazanmasına neden olabilir.

 

Ailelerin tırnak yeme davranışına karşı yapılması gerekenler nelerdir?

 

Tırnak yeme davranışı gösteren çocukların aileleri tarafından sık sık ikaz edildiğini görürüz. Aileler çocuklarını bu alışkanlıktan vazgeçirmek için birçok yol denemektedirler. Bunlar ceza, ödül, yasaklama, acı krem sürme gibi metotlardır. Bu çalışmaların çoğunluğu başarısızlıkla sonuçlanır. Özellikle ısrarla devam eden problemlerin nedenlerinin araştırılması ve uygun çözüm yollarının bulunması gerekir.

Peki Neler yapılabilir?

  • Çocuk ile tırnak yemenin oluşturabileceği muhtemel sağlık problemleri konuşulabilir.
  • Tırnak yeme davranışının altında yatan stres yaratıcı faktörler konuşularak çocuğun duygularını rahatça ifade etmesi sağlanabilir.
  • Çocuk tırnak yeme davranışını göstermediği zaman olumlu şekilde takdir edilebilir. Daha küçük çocuklarda ödül çizelgesi hazırlanarak gülen yüz stickerları yapıştırılabilir.
  • Çocuğun eline sürekli krem sürerek, tırnak yediğinde kremin tadını alıp tiksinti oluşturmasına fayda sağlamak yararlı olabilir. Ancak burada yapılan acı oje sürme yönteminin faydası şüphelidir.

En önemli yapılması gereken şey tırnak yeme davranışının ortaya çıkmasına neden olan stres yaratıcı faktörlerin belirlenip çocuğa uygun spor faaliyetlerine yönlendirerek onun ilgi alanını pozitif şeylere kaydırmaya çalışmaktır.


ÇOCUK VE ERGENLERDE OBSESİF KOMPULSİF



Obsesyon( Takıntı ) nedir?

Obsesyonlar; kişinin zihnine istem dışı olarak gelen ve her zihne geldikçe sıkıntı yaratan düşünceler veya imgeler (hayaller)dir. Kişi bu düşüncenin mantıkdışı olduğunu fark edebilir ama bu düşünceyi düşünmeye devam edebilir.

Kompulsiyon (zorlantılar) Nedir?

Kompulsiyonlar; takıntıların yarattığı sıkıntıyı azaltmak için, bireyin yapmak zorundaymış gibi düşündüğü törensel davranışlardır. Takıntılı düşünceleri zihinden uzaklaştırmak, düşünmemek veya onun yaratmış olduğu sıkıntıyı azaltmak için kişi bu davranışları tekrar tekrar yapar. İlk zamanlarda birey yaptığı davranışlarla sıkıntısının azaldığını ve düşüncenin geçtiğini düşünse bile daha sonra, hem takıntılar hem de zorlantıların sayısı artabilir. Zamanla yapmak zorunda hissettiği davranışların sayısı arttığı için kişinin kendince bulduğu çare bir çileye dönüşebilir. Bunları bir örnekle açıklayalım:

‘’12 yaşındaki kız çocuğu sınıfa gelir gelmez ilk önce temiz bir mendille sırasını 2 kere siliyor. Sırasını 2 kere sildikten sonra oturacağı koltuğu 2 kere siliyor. Daha sonra kalemlerini defterlerini masasına koymadan onları da 2 kere sildikten sonra masaya koruyor. Okuldaki tuvaleti kullanmıyor. Okuldan eve gitmek için servise bindiğinde kapıyı kendisi açamıyor. Kendisi açarsa peçeteyle açıp ellerini dezenfektanla silmek istiyor. Eve geldiğinde eşyalarını kapıda çıkarıyor ellerini 5 kere yıkıyor. O günkü giydiği kıyafetleri hemen makinaya atıyor ve 2 kere yıkıyor.’’

Yukarıda ki örnekte 12 yaşındaki kız çocuğun bulaşma (dışarıdan mikrop bulaşır )obsesyonu vardır. Dolayısıyla bu düşünceden o kadar rahatsız olur ki dokunduğu, oturduğu her şeyi 2 veya daha fazla temizlemek zorundaymış gibi hisseder. Aynı zamanda eve geldiğinde eşyalarını kapıda çıkararak içeri dışarıdan aldığı mikrobu getirmemeye çalışır ve 2 kere bunları makinede yıkamak zorundaymış gibi hisseder. İşte bu da kompulsiyondur. Yani kişi bulaşma düşüncesinden rahatsız olduğu için temizleme, yıkanma gibi davranışlar gösterir. Fakat zaman geçtikçe bu davranışların sayısı artar ve kişi gün boyunca bu davranışları yaparken kendisini bulabilir.

Çocuk Ve Ergenlerde En Sık Görülen Obsesyon (Takıntılar) Nelerdir?

  • Çocuk ve ergenlerde en sık görülen obsesyon(takıntılar) bulaşma takıntısıdır. Bu bulaşmanın anlamı kişiden kişiye göre değişebilir. Ama en sık kir, toz, mikrop, idrar gibi şeylerin bulaşacağından kaygılanırlar. Bu düşünceyi bastırmak veya sıkıntıyı azaltmak içinde genelde tekrar tekrar yıkanma, temizleme gibi kompulsiyonlar(davranışlar ) gösterirler. Genelde iğrenme, tiksinme, utanç gibi duyguları olabilir.
  • Başkaların zarar verme veya onlardan zarar görme düşüncesi
  • Kötü bir şey olacakmış düşüncesi
  • Birinin ölmesi veya hastalanması ile ilgili düşünceler
  • Ergenlikte en çok görülen obsesif düşünceler din ve cinselliktir. Bu dönemdeki bireyler dine karşı gelip gelememe, eşcinsel olup olmama gibi düşünceleri çok sorgulayabilirler.

Çocuk Ve Ergenlerde En Sık Görülen Kompulsiyonlar Nelerdir?

  • En sık görülen kompulsiyonların başında;
  • temizleme,
  • simetri,
  • Sayı sayma veya kelimeleri tekrar etme
  • Dua etme
  •  Çevresindekilerin davranışlarını kontrol etme gibi davranışlar sıklıkla karşılaştıklarımız arasındadır.

Çocuk Ve Ergenlerde Görülen Okb Belirtileri Nelerdir?

  • Çocuğun gün içinde kendi isteğiyle sık sık kıyafetlerini değiştirmesi
  • Çocuğun kirleneceği düşüncesiyle ellerini bir yere sürmeyip bu işi yanındakilere yaptırmak istemesi
  • Diğer çocuklardan uzak durmaya çalışmak, onların kendisine dokunmasını engellemek
  • En ufak bir temasta ellerini yıkaması,
  • Banyoda çok uzun kalmak
  • Yaptığı defalarca yapmak(ışıkları tekrar tekrar açmak, kapıları tekrar tekrar açıp kapamak, tekrar tekrar el yıkamak )
  • Ona ait sorumluklarda en mükemmelini yapmaya çalışmak
  • Zarar vermekten dolayı aşırı korkma
  • Huzursuzluk, keyifsizlik, ısrarcılık

Obsesif Kompulsif Bozukluğun Nedenleri Nelerdir?

Obsesif kompulsif bozukluğun görülmesinde birden çok sebep olabilir. En önemli sebeplerinden biri ailede bakım veren kişilerin çocuk gelişimi sırasındaki tutum ve davranışlarıdır. Aşırı kontrolcü, eleştiren ve aşırı titiz, düzenli olan ebeveynler de ki bu düşünce ve davranışlar zamanla öğrenme yoluyla çocukta da görülmeye başlayabiliyor. Diğer bir sebebi genetik yatkınlık olabilir.

Tedavisi Nasıldır?

Obsesif Kompulsif bozukluğun başarılı tedavisi ilaç +psikoterapidir. Çocuk veya ergen bireye ödevler vererek, gevşeme egzersizleri ve aşamalı kaygılarını azaltma yoluyla bu problemleri azalmaktadır.

ÇOCUK VE ERGENLERDE DEPRESYON

’Çocuğumu son zamanlarda sıkça üzgün görüyorum. Sık sık canım sıkılıyor diyor. Aslında çok arkadaşı olan devamlı arkadaşlarıyla oynayan ve oyun oynamayı çok seven bir çocuktu ama son birkaç haftadır arkadaşlarıyla oyun oynamak bile istemiyor. Bir sıkıntısı olduğunda bana anlatmayı severdi ama artık benle de iletişimi azaldı. Çocuğuma ne oldu ?’’

Depresyon Nedir?

Depresyon genel olarak bireyde karamsarlık, güvensizlik ve çökkünlük oluşmasını düşünce ve harekelerinde yavaşlamayı anlatan bir duygu durumudur. Bir depresyon tanısı koyarken en az 2 haftalık zaman içersinde aşağıdaki belirtilerin olması gerekmektedir.




’Sınav sırasında kalbim küt küt çarpıyor. Nefes alamayacak gibi oluyorum. Soruları tekrar tekrar okuyorum. Çok zaman kaybediyorum. Bildiğim konuları dahi yapamıyorum. Sınava girince sanki bütün bilgiler siliniyor ve çalışmamış gibi hissediyorum. Ya yapamazsam, başarısız olursam gibi düşünceler aklıma geliyor. Sonuçta sınavlarım hep kötü geçiyor.’’

Sınav Kaygısı Nedir?

Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır. Sorumluluk sahibi olan, bir hedefi olan ve bunun gerçekleşmesi için çaba gösteren her öğrencinin, bilgisinin değerlendirildiği bu tip sınavlardan önce kısmen kaygı duyması doğal ve gereklidir. Çünkü kaygı az miktarda ise kişi üzerinde motivasyon ve performansı arttırıcı etki gösterir. Ama kaygı istenen düzeyin üzerine çıktığında kişinin dikkat, öğrenme, bellek fonksiyonlarını olumsuz etkiler; başarıyı ve motivasyonu düşürür. Stresin artmasıyla birlikte olumsuz düşünceler öğrencinin zihnini kaplamaya başlar.

Sınav Kaygısının Belirtileri Nelerdir?

Kaygı sırasında beden de şunlar olmaktadır;

  • Kişi hızlı nefes alıp verdiği için nefes alamıyormuş veya boğuluyormuş gibi hissedebilir.
  • Kalp atışları normale göre hızlanabilir.
  • Kas gerilmesi, mide ağrıması, kusma görülebilir.

Kaygı sırasında duygular da şunlar olmaktadır;

  • Kişi sınav esnasında kendini yorgun, mutsuz, huzursuz ve keyifsiz hissedebilir. Bunlardan dolayı sınava karşı isteksizlik gelişebilir.

Kaygı sırasında zihin de şunlar olmaktadır;

  • Sınavda sorulara odaklanamama, bildiği konuları unutması, aynı soruyu tekrar tekrar okuma gibi durumları sık sık yaşayabilir.

Kaygı sırasında davranışlarımızda şunlar olmaktadır;

Sınav dönemleri boyunca uykuya dalmakta veya uykuyu devam ettirmekte güçlük yaşayabilirler. Gün içinde arkadaş ortamında veya ev içeresinde ani duygusal patlamalar, gergin davranışlar gösterebilirler. Aşırı yemek yeme veya iştah kaybı dışında herhangi bir şey yapmak istememe davranışı görülebilir.

Sınav kaygısının Nedenleri Nelerdir?

Ülkemizde her öğrenci belirli zamanlarda sınavlara tabi olmaktadır. Peki her sınava giren öğrenci sınav kaygısı yaşar mı? Sınav kaygısının şiddetleri var mıdır?

Her sınava giren öğrenci sınav kaygısı yaşmamakla birlikte azda olsa kaygı yaşamaktadır. Dozunda kaygı çocuk ve ergen bireyi sınav için tetikler, çalışmasına motive eder. Fakat bu kaygı dozu arttıkça tehlike çanları çalmaya başlar. Kaygı dozu arttıkça konsatrasyon düşer, motivasyon azalır. Kişi derslerine odaklanacağı zamanın çoğunu olumsuz düşüncelerle harcamaktadır. Dolayısıyla sınav kaygısı çocuk ve ergen bireyi oldukça zorlamaya başlar. Sınav kaygısının nedenleri aşağıda belirtilmiştir.

  • Mükemmelliyetçi yapı
  • Çocuk ve ergen bireyin kişilik yapısı
  • Ailenin çocuk veya ergenden beklentilerinin yüksek olması
  • Olumsuz düşünce kalıpları
  • Çocuk veya ergen bireyin kendini çok sınırlaması
  • Verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemek

Sınav Kaygısının Tedavisi Nedir?

Sınav kaygısının en önemli baş yapıtları kişinin ve çevrenin düşünce biçimidir. Tedavide en çok ele alınan konu çocuk veya ergen bireyin sınavla, kendisiyle ve gelecekle ilgili düşünceleridir. Bu düşüncelerde ki olumsuz yaklaşımlar bulunup bunları olumluya dönüştürmek önemlidir. Unutulmamalıdır ki nasıl düşündüğümüz nasıl hissedeceğimizi ve nasıl davranacağımızı belirlemektedir.

Çocuklarda görülen depresyon belirtileri nelerdir?

  • Bazı çocuklar daha sinirli, hırçın ve kızgın olabilir,
  • Sık sık ve kolayca ağlama görülebilir,
  • Bazı çocuklar da içe kapanma ve sessizleşme görülebilir,
  • Daha önce yaptığı ve çok zevk aldığı etkinliklere karşı isteksizliği olabilir (oyun oynamak, park bahçeye çıkmak, ev ziyaretlerine gitmek gibi)
  • Bedensel şikayetler görülebilir, (karın ağrısı, mide bulantısı, kasık ağrısı gibi)
  • Okula karşı bir isteksizlik ve ders başarısında düşüş gözlenir.

Ergenlerde depresyon belirtileri nelerdir?

  • Depresif genç günün büyük bir kısmında üzgün, mutsuz veya hırçın bir duygulanımdadır.
  • Dikkatini toplamada ve yoğunlaşmada zorluk yaşayabilir,
  • Ergen birey kendini değersiz, işe yaramayan biri olarak görebilir. Kişinin benlik saygısı düşmüştür.
  • Zevk aldığı etkinliklerde ilgi kaybı vardır. Eskiye oranla daha az arkadaşlarıyla birlikte olmaya, sınıf içi etkinliklere daha az katılmaya, spor faaliyetlerinde daha az bulunmaya başlamıştır.
  • Ölüm düşünceleri, planları ve girişimleri görülebilir.

Yetişkin Depresyonu ile Çocuk ve Ergenlerde Görünle Depresyon Arasında Farklılık Var mıdır?

Depresyonun bazı belirtileri tüm yaş gruplarında aynı görülmektedir. Bunlar;

  • Yeme problemleri (iştahtan kesilme veya normalden daha çok yeme isteği),
  • Uyku problemleri (uykusuzluk, uykuya dalamama veya normalden daha çok uyuma)
  • Kolayca ağlama ve değersizlik hissidir.

Bunun dışında çocuklarda erişkinlerden farklı olarak ;

  • Çocuk döneminde görülen depresyon da daha çok davranışsal problemler görülür. Artan sinirlilik, kızgınlık ve bunun sonucunda hırçın davranışlar, okula gitme isteğinde azalma, okul başarısının düşmesi, parmak emme, alt ıslatma gibi davranışsal problemler gözlenir.

Çocuk Ve Ergenler de Görülen Depresyonun Nedenleri Nelerdir?

  • Depresyonun tek ve kesin bir sebebi olmamakla birlikte biyolojik etken önemlidir. Beynimizdeki serotonin maddesi depresyona karşı koruyan bir kalkan gibidir. Serotonin maddesinde oluşan dengesizlik çocuk, ergen veya yetişkin bireylerde depresyon görülme s
  • Diğer bir neden ise genetik faktörlerdir. Özellikle aile fertlerinde depresyon geçmişleri varsa çocuklarda görülme sıklığı da artmaktadır.
  • Diğer bir sebep ise kişinin yaşadığı çevre ve düşünce kalıplarıdır. Düşük sosyoekonomik düzey, yaşadığı çevrede olumsuz olayların sık yaşanması, anne baba çatışması, boşanma, ikinci evlikler, aniden yaşanılan kayıp , önemli bir doğal afet sonucunda maddi manevi yaşanılan sıkıntılar bireylerde depresyona yatkınlığı arttırmaktadır.

Tedavisi Nasıldır?

Çocuk ve ergen bireylerde ilaç alımları daha düşük olduğu için psikoterapi yöntemiyle tedavi sağlanabilir. Öncelikle bireyin olumsuz düşünceleri belirlenmeli, ümitsizlik değersizlik duygularıyla çalışılabilinir Bunlardan sonra bireyin güçlü yanları bulunarak kendine tekrar güven kazanması sağlanabilinir. Bu esnada sosyal çevresinin desteği ve güveni de çok önemlidir.

SINAV KAYGISI

’Sınav sırasında kalbim küt küt çarpıyor. Nefes alamayacak gibi oluyorum. Soruları tekrar tekrar okuyorum. Çok zaman kaybediyorum. Bildiğim konuları dahi yapamıyorum. Sınava girince sanki bütün bilgiler siliniyor ve çalışmamış gibi hissediyorum. Ya yapamazsam, başarısız olursam gibi düşünceler aklıma geliyor. Sonuçta sınavlarım hep kötü geçiyor.’’

Sınav Kaygısı Nedir?

Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır. Sorumluluk sahibi olan, bir hedefi olan ve bunun gerçekleşmesi için çaba gösteren her öğrencinin, bilgisinin değerlendirildiği bu tip sınavlardan önce kısmen kaygı duyması doğal ve gereklidir. Çünkü kaygı az miktarda ise kişi üzerinde motivasyon ve performansı arttırıcı etki gösterir. Ama kaygı istenen düzeyin üzerine çıktığında kişinin dikkat, öğrenme, bellek fonksiyonlarını olumsuz etkiler; başarıyı ve motivasyonu düşürür. Stresin artmasıyla birlikte olumsuz düşünceler öğrencinin zihnini kaplamaya başlar.

Sınav Kaygısının Belirtileri Nelerdir?

Kaygı sırasında beden de şunlar olmaktadır;

  • Kişi hızlı nefes alıp verdiği için nefes alamıyormuş veya boğuluyormuş gibi hissedebilir.
  • Kalp atışları normale göre hızlanabilir.
  • Kas gerilmesi, mide ağrıması, kusma görülebilir.

Kaygı sırasında duygular da şunlar olmaktadır;

  • Kişi sınav esnasında kendini yorgun, mutsuz, huzursuz ve keyifsiz hissedebilir. Bunlardan dolayı sınava karşı isteksizlik gelişebilir.

Kaygı sırasında zihin de şunlar olmaktadır;

  • Sınavda sorulara odaklanamama, bildiği konuları unutması, aynı soruyu tekrar tekrar okuma gibi durumları sık sık yaşayabilir.

Kaygı sırasında davranışlarımızda şunlar olmaktadır;

Sınav dönemleri boyunca uykuya dalmakta veya uykuyu devam ettirmekte güçlük yaşayabilirler. Gün içinde arkadaş ortamında veya ev içeresinde ani duygusal patlamalar, gergin davranışlar gösterebilirler. Aşırı yemek yeme veya iştah kaybı dışında herhangi bir şey yapmak istememe davranışı görülebilir.

Sınav kaygısının Nedenleri Nelerdir?

Ülkemizde her öğrenci belirli zamanlarda sınavlara tabi olmaktadır. Peki her sınava giren öğrenci sınav kaygısı yaşar mı? Sınav kaygısının şiddetleri var mıdır?

Her sınava giren öğrenci sınav kaygısı yaşmamakla birlikte azda olsa kaygı yaşamaktadır. Dozunda kaygı çocuk ve ergen bireyi sınav için tetikler, çalışmasına motive eder. Fakat bu kaygı dozu arttıkça tehlike çanları çalmaya başlar. Kaygı dozu arttıkça konsatrasyon düşer, motivasyon azalır. Kişi derslerine odaklanacağı zamanın çoğunu olumsuz düşüncelerle harcamaktadır. Dolayısıyla sınav kaygısı çocuk ve ergen bireyi oldukça zorlamaya başlar. Sınav kaygısının nedenleri aşağıda belirtilmiştir.

  • Mükemmelliyetçi yapı
  • Çocuk ve ergen bireyin kişilik yapısı
  • Ailenin çocuk veya ergenden beklentilerinin yüksek olması
  • Olumsuz düşünce kalıpları
  • Çocuk veya ergen bireyin kendini çok sınırlaması
  • Verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemek

Sınav Kaygısının Tedavisi Nedir?

Sınav kaygısının en önemli baş yapıtları kişinin ve çevrenin düşünce biçimidir. Tedavide en çok ele alınan konu çocuk veya ergen bireyin sınavla, kendisiyle ve gelecekle ilgili düşünceleridir. Bu düşüncelerde ki olumsuz yaklaşımlar bulunup bunları olumluya dönüştürmek önemlidir. Unutulmamalıdır ki nasıl düşündüğümüz nasıl hissedeceğimizi ve nasıl davranacağımızı belirlemektedir.


ÇOCUK VE ERGENLERDE TELEVİZYON BAĞIMLILIĞI



Zamanla teknoloji hızla gelişmiş ve aileler hızla bu değişime ayak uydurmuştur. Sokakta oynanan futbol oyunlarını evde oynana playstaion almış, ev ziyaretlerinde edilen sohbetlerin yerini telefonlar doldurmuştur. Çocuklar park, bahçe kültürlerini yavaş yavaş unutup onların yerini, tv, telefon ve bilgisayar almıştır. Büyük şehirlerde çocukların yapmaktan en fazla hoşlandıkları şeyler listesinde ilk üç sırada televizyon izlemek, bilgisayar oyunları oynamak, arkadaşlarla internette sohbet etmek yer alıyor. Ailelerde çeşitli sebeplerden dolayı evde çocuklarıyla birlikte geçirecek yeterli zamanı ayıramamaktadır. Bu koşullar altında çocukların bilgisayar ve televizyonda fazla zaman harcaması kaçılmaz olmaktadır.

Artık neredeyse her evde bir bilgisayar, evin her odasında bir televizyon vardır. Hal böyle olunca çocuk ergen bireylerin tv veya bilgisayar başında geçirdiği zaman günde ortalama 3-4 saati bulmaktadır.

TUİK’in 2013 yılında televizyon, bilgisayar ve internet bağımlığı konusunda yapmış olduğu çalışmada Türkiye’de 06-15 yaş grubu arasındaki her 10 çocuktan 9’u hemen hemen her gün televizyon izlemektedir. Günde ortalama 4 saatin üzerinde televizyon izleme oranı %12 oranında bulunmuştur. 06-10 yaş grubunda tv de sıklıkla izlenilen program çizgi filim olup 11-15 yaş grubu arasında en sık izlenilen programlar ise dizi ve filimler olmuştur.

Bireylerin hayatlarından teknolojik aletleri tamamen kaldıramayız. Bu doğru bir uygulama da değildir. Ancak şu soruları sormamız gerekir. Çocukların tv ekranı karşısında kalması onun psikolojik, sosyal, biyolojik ve kültürel gelişimini nasıl etkiliyor? İletişim sistemine, duygularına, düşünce sistemine nasıl etkileri var? TV de izlediği, filmler, diziler, reklamlar ve dinlediği müzikler, korkularını, kaygılarını, şiddet, öfke gibi duygularını nasıl etkiliyor? Çocuk ve ergen bireylerin gelişim dönemlerine göre tv, bilgisayar gibi teknolojik aletlerin etkilerine gelin hep birlikte bakalım:

  1. 0-3 yaş grubu ve tv:  Bu yaş grubunda çocukların duygusal doyumunun sağlanması, fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması ve onunla her bakımdan ilgilenilmesi sağlam bir psikolojik yapısının oluşmasına zemin hazırlar. Bu dönemde bebeği okşamak, kucaklamak,  sevildiğini hissettirmek, oyun oynamak, birlikte vakit geçirmek psikomotor ve psikosoyal yönden gelişimine çok büyük katkı sağlar. Bu yaş grubunda çocuklarla konuşmak, çocuğun sosyalleşmesine katkı sağlamak çok önemlidir. Çocuğun konuşmasına, bakmasına, gülümsemesine karşılık vermeyen bir cismin karşısında uzun süre kaldığı zaman çocuğun psikomotor, psikososyal ve fiziksel gelişimi eksik kalabilir. duygusal ve sosyal uyarandan mahrum, sevgiden ve bağlandığı kişiden uzak, uzun süre. Aynı zamanda çocuklar bu dönemlerde izlediği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden de çok etkilenirler. Bu yaş grubunda günün büyük bir kısmını tv veya bilgisayar ekranı karşısında geçiren çocuklarda görülebilecek bazı problemler şöyledir:
  • Karşılıklı konuşmayı sağlamada zorluk, yaşına uygun konuşmada gecikme,
  •  Cümle kurmada gecikme gibi görülen iletişim problemleri
  • Duygusal etkileşimde bulunma ve sosyal ilişki kurmada eksiklik,
  • Göz kontağı kurmada eksiklik gibi

2. 4-7 yaş çocuklar ve tv: Okul öncesi dönem diyebileceğimiz bu yaş grubundaki çocuklar, gelişim dönemleri gereği gördükleri görüntüleri ve aldıkları uyaranları somut olarak yorumlarlar, soyut düşünme yeteneklerini daha kazanamamışlardır. Bunun anlamı izledikleri hayali ürünlere inanabilir ve kendisi de onlar gibi olmak isteyebilir. Gördüklerini uygulamak ister. (Örn: http://www.milliyet.com.tr/2000/10/30/haber/hab08.html)

Aynı zamanda çocuklar bu dönemlerde izleyeceği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden çok etkilenebilirler. Bunlardan dolayı çocuklarda, uyku bozukluğu, kaygı ve korku bozukluğu, endişe yerleşebilir. Çocuk kanalları veya bebek kanallarının elbette öğreticiliği vardır. Ancak çocukların kanallardan öğrenmesi ile anne babanın şefkatiyle öğrenmesi arasında mutlaka bir fark vardır. Anne babanın çocukla birlikte eğitici çalışmalar yapması, bunları yaparken göz teması kurması, çocuğa dokunması daha etkili öğrenmeyi sağlar.

3.         7-12 yaş arası çocuklar ve tv: Özellikle bu yaş grubunda model alma önemlidir. Çocukların model aldığı kişiler uygun karakter ve davranış şekline sahip kişiler olmalıdır. Televizyonda dizilerde, reklamlarda veya filmlerde kötü alışkanlıkları olan, ahlaki değerler konusunda sıkıntılı karakterleri canlandıran kişileri model alan çocuklar negatif yönde etkilenebilirler.

4.         Ergenlik dönemi (13-19 yaş ) ve tv: Ergenlik döneminde de diğer yaş gruplarında olduğu gibi şiddette yönelim, sosyal ilişkileri azaltma, uygun olmayan cinsel uyaranlar, kötü modeller açısından sorun yaratabilir. Ergenlik döneminde ergen bireyler aileden uzak kalmak istediklerinde televizyon veya bilgisayara daha fazla odaklanabilirler. Bu konuda teknolojiyi bir araç olarak kullanabilirler. Ailelerin bu konuya dikkat etmesi önerilir.



ÇOCUKLARDA TUVALET EĞİTİMİ

Ailelerin sıkça sorduğu sorulardan biri de tuvalet eğitimidir. Tuvalet eğitimi için en uygun yaş aralığı 24 ve 36 aydır. Çocukların bu dönemlerinden itibaren idrar yollarında ki kaslarının yeterli olgunluğa ulaşmaya başladığını ve çocukların bu kasları kontrol edebildiğini düşünürüz. Bu dönemlerden önce başlayan aşırı baskıcı tuvalet eğitimi çocukları fizyolojik olarak yapamayacakları bir duruma sürüklediği için ilerde ciddi ruhsal problemler baş gösterebilir. Gündüz tuvalet kontrolü 2 yaş dolaylarında gece ise 3,5- 4 yaş civarında kazanılmaya başlar. Bir çocuğun 4 yaşına kadar temel tuvalet eğitimini kazanmasını bekleriz eğer burada bir handikap söz konusuysa çocuğun neden  bu davranışı kazanamadığına bakarız.

Alt ıslatma problemi çeşitli nedenlerden dolayı olabilir:

Bunlardan ilk bakılması gereken fiziksel nedenlerdir. ( Sinir ve kas kontrolünün gecikmesi, çocuğun anne ve babasından gelen genetik faktörler, çocuğun çok derin bir uyku sürecinin olması gibi)

Psikolojik nedenleri ise:  Erken dönemlerde yapılan zorlayıcı tuvalet eğitimi, başarısızlığa uğradığını düşünmesi ve alışkanlığı kazanmak istememesi, kardeş kıskançlığı, sevdiği bir kişiyi kaybetme, okul korkusu, boşanma gibi aile içi travmatik olaylar, aşırı hoşgörülü koruyucu aile gibi olaylar çocuklarda tuvalet eğitimi kazanılması aşamasında sıkıntı yaratabilmektedir.

Öncelikle tuvalet eğitimi aşamasında çocuk kadar ailenin de bu süreççe hazır olması önemlidir. Tuvalet eğitimi esnasında çocuk bezden ayrılma dönemi yaşadığı için ara ara gece ve gündüz altı ıslatmaları olabilir. Çocuklar bu dönemde tuvalete tuvaletini yapmak istemeyebilirler. Tuvalet eğitiminde mümkün olduğu kadar çocukla inatlaşmadan, zıtlaşmadan bu alışkanlığı kazandırmak çok önemlidir. Ailenin istikrarlı tavrı çok önemlidir. Birkaç olumsuz deneyimden sonra bu eğitimden vaz geçmek, ertelemek çocukların zararına olan bir davranıştır. Temel hedef ailelerin istikrarlı olarak bu sürece  destek çıkması aşırı tepki vermemesi  ödülleri büyük tutmaması bu süreçte her zaman ve  inatlaşmaya geçmemesi  gerekmektedir.

ÇOCUKLARDA YEME PROBLEMİ

Çocuklarla ebeveynler arasında yaşanan bir diğer sorun çocukların yemek yememesi, yemek seçmesi veya az yemesidir. Birçok anne baba; anne sütünden katı gıdalara geçtiklerinden itibaren yemek yeme sorunuyla karşı karşıya kalabilirler. Çocukluk dönemi yemek seçme, az yeme, belli yiyeceklere takılıp kalma veya aşırı yeme zaman içerisinde kendiliğinden geçebildiği gibi ergenliğe doğru aşırı zayıflık takıntısı veya aşırı yemek yeme gibi yeme bozukluklarına dönüşebilir. Bu nedenle yeme problemi için erken önlem alınmazsa çocukların şimdiki ve gelecekteki hayatlarını fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak olumsuz yönde etkiler.

Bazı çocuklar vardır ki sadece patates kızartması, çikolata, makarna, pilav, köfte gibi yiyecekleri yemek ister. Anne veya bakım veren kişi farklı lezzetlere alıştırmaya çalışsa bile bunları reddedip sadece karbonhidrat ağırlıklı yemeyi ister. Özellikle okul öncesi dönemde çocuklarda görülen ısrarcı tavır yemek konusunda da etkilidir ve çocuk kendi hakimiyetini kurmaya çalışmaktadır. Burada anne baba çocukla inatlaşır, bağırır, birtakım cezalar verirse çocuk yememe davranışını göstermeye devam edecektir. Yapılması gereken; anne ve babanın endişeye kapılmadan sakin ve sabırlı olmasıdır. Sevdiği besinlerle sevmediği besinleri karıştırarak çocuğa verilmeye çalışılmalıdır. Sağlıklı beslenmek ne demek, tek düze beslendiğimiz zaman neler olur bunları şekillerle, görsellerle çocuğunuza anlatmaya çalabilirsiniz. Bu birçok ailenin yaptığı hatalardan biri çikolata, şeker gibi katkı maddesi içeren ve çocukların çok sevdiği besinleri ödül olarak sunmasıdır. Bu ürünler hem katkı maddesi içerdiği için sağlığa zararlıdır hem de çocuk bu ödülleri sevdiği için bunları kazanmak için elinden geleni yapacaktır.

Çocukların yemek yemeyi reddetmesi veya az yemesi kaygı ve strese bağlı olarak ortaya çıkabilir. Çocuk kendi bağımsızlığını anne babaya kanıtlamak için onların sunduğu yemek leri yemek istemeyebilir. Çocuk yemek yemeği reddederek kendi seçimlerinin olduğunu göstermek isteyebilir. Okul stresi, anne ve baba ile ilgili problemler çocukta kaygı yaratabilir. Eğer ebeveynler çocuğa yeterince ilgi göstermiyorsa çocuk ilgi çekmek için yemek yemeği reddedebilir. Çocuğun gerçekten yemekle bir problemi var yoksa duygusal bir problemi mi var daha iyi gözlemlemek için farklı ortamlardaki yeme davranışları incelenmelidir.

Neler Yapılabilir?

  • Yemek saatleri çocuk için işkence olmaktan çıkarılmalıdır. Yemek yemesi için teşvik edici uygulamalar yapılabilir. Örneğin; bölmeli yemek tabakları ve şekilli yemek tabakları kullanabilirsiniz.
  • Yemek saatlerini, özellikle sabah, öğle, akşam olarak belirleyip, o saatleri rutin hale getirin. Herkesin aynı anda sofraya oturup kalmasına dikkat edin. Çocuğun yemek yemenin bir süresi olduğunu anlaması önemlidir.
  • Yemek saatleri arasında çocuklara abur cubur diye tabir ettiğimiz besinler vermeyin. Çoğunuz eğer doymadıysa ara öğün olarak meyve takviyesinde bulunabilirsiniz. Ancak buda çocuğunuzun iştahını engelleyecek kadar olmamalıdır.
  • Besinlerin neler olduğunu, her bir besinin neye yararlı olduğunu anlatan görseller hazırlayıp çocuklarınızın görebileceği bir yere asabilirsiniz.
  • Çocuğunuza yemekler konusunda alternatifler sunmaya çalışın. Örneğin; protein alması gereken yiyeceklerde de sadece et yerine alternatif olarak tavuk sunabilirsiniz.
  • Anne baba veya evde yaşayan diğer kişilerin çocuğun yeme davranışında rol model olması önemlidir. Özellikle yemek seçen veya az yiyen çocuğunuz varsa onun yanında istemiyorum, güzel değil, aç değilim gibi sözcükleri kullanmaktan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışın.

ÇOCUKLARDA KURAL KOYABİLME


Çocuklara Kural Koymalı mıyız?

Kural ve hoşgörü çocuk yetiştirmenin vazgeçilmezleri arasındadır. Kural dendiğinde aklımıza ilk olarak otoriter olmak, disipline etmek, katı bir ebeveyn olmak gelebilir. Fakat çocuklar doğduklarından itibaren dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlamaya çalışırlar. Bu yüzden anne babanın çocuğa verdiği mesajlar (kurallar, koşulsuz kabul, sevgi, şefkat, saygı gibi..) çocuğun dünyayı, çevresini ve kendisini tanırken olumlu ve olumsuz düşünceleri belirler. Çocuklar hayatın ilk günlerinden itibaren aktif öğrenme sürecine başlarlar. Çokça merak eder, sık sık soru sorar, araştırır ve eleştirir. Öğrenme sürecinde olan her çocuk yanlış davranışlar da bulunabilir, hatalar yapabilir. Ancak ilk zamanlarda yaptığı davranışların ne kadarı doğru ne kadarının yanlış olduğunu bilemez. Yaptığı yanlış davranışın neden yanlış olduğu, doğrusunun ne olduğunu anlatıp, daha sonra doğru davranışları birlikte uygulayarak davranışın pekişmesini sağlanmalıdır.

Sırında bir sınırı olmalı mı?

Her şeyin aşırısının zararlı olduğu gibi çocuk yetiştirirken fazla sınır koymakta çocukların gelişimi ve öğrenimi için yanlış bir tutumdur. Anne babası tarafından fazla disipline maruz kalan çocuklar kendi sınırlarına girildiğini düşünür. Bir süre sonra kurallardan sıkılabilir ve kendini gerçekleştirmek istemeyebilir. Ailenin gereğinden fazla kural koyması sonucunda çocukta öfke, kaygı bozukluğu, karşıt olma karşıt gelme davranışları, uyum problemleri görülebilir. Bu yüzden çocuk yetiştirirken devamlı kural koymamalı, eğer kural koyuyorsak ta bu kuralın sebebini, çocuğa olan faydalarını çocukla göz teması kurarak doğru bir dille açıklamak en doğrusudur.

Peki Ya Hoşgörü ?

Çocuklara kural koymak kadar onlara gösterdiğimiz hoşgörünün de oranı çok önemlidir. Çocuğunuza karşı sevgi, şefkat ve hoşgörü onunla kurduğunuz iletişimde bir ilaç gibidir. Ancak fazla kural koymanın dezavantajı olduğu kadar çocuğa karşı fazla hoşgörülü yaklaşmanın da dezavantajı vardır.  Anne baba çocuğun yaptığı hataları görmezden geldiğinde veya yaptığı hatalara karşı aşırı tölerans gösterdiğinde çocuklar yaptığı hatanın ne olduğunu bilemez. Dolayısıyla yanlış yaptığı davranışın doğru olduğunu düşünebilir. Görmezden gelinen olumsuz davranışlar çocuklarda pekişir. Bunun yaratacağı etkiyi ortadan kaldırmak için çocukların yaptığı davranışları eğer yanlışsa uygun bir dille açıklamalı eğer olumluysa desteklemeliyiz.

Çocuklarına karşı aşırı hoşgörülü yaklaşan, onlara hayır diyemeyen anne babanın çocukları neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez.

Kuralları belirlerken dikkat edilmesi gereken noktalar :

Anne ve baba aynı fikirde ve kararlı olmalı,

Kuralları koyarken çocukla mutlaka göz teması kurulmalı,

Kuralın sebeplerini ve kuralın olumlu sonuçlarını anlatılmalı,

Çocuğun davranışları takdir edilmeli,

Kuralların aşılması durumunda bir bedel (ceza değil) belirlenmeli,

Çocukla hiçbir durumda inatlaşılmamalıdır.

DERS BAŞARISINI ARTIRMANIN YOLLARI

OKUL BAŞARISI

Çocuklarının okulda yüksek başarı göstermesi her anne babanın arzusudur. Fakat zaman zaman bazı aileler çocuklarının gösterdiği başarıdan, bulundukları seviyeden memnun olmayıp, daha yüksek bir başarı beklentisi içine girebilmektedir. Halbuki ders başarısı veya başarısızlığı eğitim öğretim yaşamı boyunca her öğrencinin hayatında olmaktadır. Başarı ve başarısızlık kavramları her öğrencinin bireysel özelliklerine göre farklılık gösterebilir. Örneğin; bir öğrenci sınavda ilk 5 arasına girdiği için kendisini başarılı olarak düşünebilir. Ancak aynı sınavda 3. olan kişi 1. olamadığı için kendini başarısız görebilir. Benzer şekilde 90 alan bir öğrenci başkalarına göre başarılıyken 100 almadığı için kendisinin başarısız olduğunu düşünebilir. Bu yüzden başarı; bir şeyi tam anlamıyla yapmak, kazanmak, lider olmak anlamlarına gelirken başarısızlık; yapamamak, tamamlayamamak, istenen sonuca ulaşamamak anlamına gelebilir.

DERS BAŞARISI VE DERS BAŞARISIZLIĞI NEDİR?

Ders başarısı; dersi dinlediği, anladığı, bilgiyi öğrendiği ve beklenen performansa ulaştığı anlamına gelebilir. Ders başarısızlığı ise; yaş grubuna ve seviyesine uygun olarak öğrenmesini beklediğimiz konularda öğrenme sürecini tamamlayamaması veya bu süreçte eksiklik olması anlamına gelebilir.

BAŞARIYI ETKİLEYEN PSİKOLOJİK NEDENLER NELERDİR?

  • Dikkat Eksiklikleri Ve Hiperaktivite Bozukluğu
  • Öğrenme Güçlüğü
  • Depresyon ve Duygusal Problemleri
  • Korkular
  • Zeka Problemleri
  • Uyku ve Yeme Sorunları olabilir.

BAŞARIYI ETKİLEYEN DİĞER SEBEPLER NELERDİR?

  • Başarısız olduğu düşünülen dersin çocuğun yetenek, ilgi ve becerisine uygun olmaması,
  • İlgi azlığı,
  • Verimli ders çalışama yöntemlerini bilmemek,
  • Ders çalışmaya yönelik motivasyon düşüklüğü,
  • Ders çalışmak için uygun ortamın olmayışı,
  • Olumsuz arkadaş ilişkileri
  • Haksız rekabet,
  • Zamanı iyi değerlendirmek,
  • Öğrencinin kendine güvenmemesi,

ÖĞRENCİLERE DERS BAŞARILARINI ARTTIRMALARI İÇİN ÖNERİLER:

  • Ders başarısı konusunda en önemli noktalardan biri verimli ders çalışmadır. Başarısı düşük olan birçok öğrenciden çok çalışıyorum ama başarısızım cümlelerini sıklıkla duyarız. Bunun sebeplerinden biri verimli ders çalışamamaktır. Dolayısıyla ders başarısı konusunda sorun yaşayan çocuk veya ergen bireylerin nasıl ders çalıştıklarını incelemekte fayda vardır.
  • Diğer önemli nokta ders programıdır. Ders başarısı konusunda sorun yaşayan birçok öğrenci ders çalışmayı erteler. Erteleme sebeplerinden biri ona kaygı yaratan, sıkıntı veren şeyle mücadele etmek istememesidir. Halbuki ertelemek başarısızlığı ve kaygıyı doğurmaktadır. Dolayısıyla her gün düzenli ders tekrarı önemlidir.
  • Öğrencinin başarısızlığı düşünerek oluşturduğu karamsar havayı dağıtmak için başardığı zamanı hayal etmek, başarılı olduğu diğer özelliklerini düşünmesi önemlidir.
  • Dersler konusunda problem yaşayan öğrenciler kendilerini diğer öğrencilerle kıyaslayabilir. Veya bu çocukların aileleri çocuklarını başkalarıyla kıyaslayabilir. Bu kıyaslamalar doğru değildir. Unutulmalıdır ki herkesin algılaması, öğrenmesi ve uygulaması farklıdır. Önemli olan öğrencinin bir sonraki sınavda başarısını önceki sınava göre yükseltebilmesidir.
  • Ders başarısı konusunda önemli olan bir diğer nokta çocuğun arkadaş çevresidir. Okulda kurulan arkadaş ilişkileri kişiyi olumlu veya olumsuz etkileyebilir.

ÇOCUKLARDA TUVALET EĞİTİMİ

Ailelerin sıkça sorduğu sorulardan biri de tuvalet eğitimidir. Tuvalet eğitimi için en uygun yaş aralığı 24 ve 36 aydır. Çocukların bu dönemlerinden itibaren idrar yollarında ki kaslarının yeterli olgunluğa ulaşmaya başladığını ve çocukların bu kasları kontrol edebildiğini düşünürüz. Bu dönemlerden önce başlayan aşırı baskıcı tuvalet eğitimi çocukları fizyolojik olarak yapamayacakları bir duruma sürüklediği için ilerde ciddi ruhsal problemler baş gösterebilir. Gündüz tuvalet kontrolü 2 yaş dolaylarında gece ise 3,5- 4 yaş civarında kazanılmaya başlar. Bir çocuğun 4 yaşına kadar temel tuvalet eğitimini kazanmasını bekleriz eğer burada bir handikap söz konusuysa çocuğun neden  bu davranışı kazanamadığına bakarız.

Alt ıslatma problemi çeşitli nedenlerden dolayı olabilir:

Bunlardan ilk bakılması gereken fiziksel nedenlerdir. ( Sinir ve kas kontrolünün gecikmesi, çocuğun anne ve babasından gelen genetik faktörler, çocuğun çok derin bir uyku sürecinin olması gibi)

Psikolojik nedenleri ise:  Erken dönemlerde yapılan zorlayıcı tuvalet eğitimi, başarısızlığa uğradığını düşünmesi ve alışkanlığı kazanmak istememesi, kardeş kıskançlığı, sevdiği bir kişiyi kaybetme, okul korkusu, boşanma gibi aile içi travmatik olaylar, aşırı hoşgörülü koruyucu aile gibi olaylar çocuklarda tuvalet eğitimi kazanılması aşamasında sıkıntı yaratabilmektedir.

Öncelikle tuvalet eğitimi aşamasında çocuk kadar ailenin de bu süreççe hazır olması önemlidir. Tuvalet eğitimi esnasında çocuk bezden ayrılma dönemi yaşadığı için ara ara gece ve gündüz altı ıslatmaları olabilir. Çocuklar bu dönemde tuvalete tuvaletini yapmak istemeyebilirler. Tuvalet eğitiminde mümkün olduğu kadar çocukla inatlaşmadan, zıtlaşmadan bu alışkanlığı kazandırmak çok önemlidir. Ailenin istikrarlı tavrı çok önemlidir. Birkaç olumsuz deneyimden sonra bu eğitimden vaz geçmek, ertelemek çocukların zararına olan bir davranıştır. Temel hedef ailelerin istikrarlı olarak bu sürece  destek çıkması aşırı tepki vermemesi  ödülleri büyük tutmaması bu süreçte her zaman ve  inatlaşmaya geçmemesi  gerekmektedir.

ÇOCUKLARDA BOŞANMA

İpek; 4 yaşında ve ailenin tek kızıydı. Anne baba birbirlerini severek evlenmiş ve bir çocukları olmasını çok istemişti. Evliliklerinin ilk yılında İpek dünyaya gelmiş ve oldukça sevinmişlerdi. Onun hayatı için planlar yaparken yıllar sonra işler istedikleri gibi gitmemeye başlamış; anne ve baba arasında günden güne büyüyen bağırmalar, kavgalar ipeğe de yansımıştı. Anne ve babası her ne kadar İpeğin yanında tartışmasa da yüzlerinden, ses tonlarından, birbirlerine olan tavırlarından bir sorun olduğunu anlamıştı. İpek anne ve babasının neden böyle davrandığını anlamıyordu. Onlar birbirlerini çok seven anne babasıydı neden her gün birbirlerine bağıyorlardı? Babası neden eve gelmiyordu artık ? İlerleyen zamanlarda anne babası bu duruma noktayı koymak için boşanmaya karar vermişlerdi. Ancak İpeğe bunu nasıl söyleyeceklerdi? 2 hafta sonra İpek’in davranışlarında gözle görülür bir değişim olmuştu. Çok neşeli bir kızken içine kapanmıştı. Çok sevdiği ana okula giderken bile ağlayarak gidiyordu. Artık sosyal faaliyetlere daha az katılıyordu. Devamlı uykusu geliyor ve uyuyordu.  Zaman zamanda hırçınlaşıyordu, isteklerini ağlayarak ifade ediyordu. Ailesi ne olduğunu pek anlayamamış ve psikoloğa gitmeye karar vermişti.

Yukarıda kısa olarak anlatılmış gibi olayları boşanan veya aile içinde geçimsizlik olan birçok ailede görmekteyiz.

EVLİLİK VE BOŞANMA

Evlilik; kadın ve erkeğin hayatını birleştirmeye karar verip, hayatını birlikte devam ettirdikleri dönemdir. Evlilik içinde yaşan bazı sorunlardan dolayı çiftler boşanma kararı alabilirler. Boşanma kararı sadece çiftleri değil, çocuklarını ve hatta boşanan tarafların akrabalarını da etkileyen bir durumdur. Bu yüzden boşanma kararı almadan önce çiftler bir araya gelip iyice düşünmeli, boşanmanın yaratacağı olumsuz etkileri azaltabilmek için hem kadın hem de erkeğin bazı sorumlulukları alması gerekmektedir.

Genel olarak çiftlerin boşanma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz;

  1. Çiftler arasında iletişim kopuklukları
  2. Çiftlerin duygularını anlayamaması veya artık duygu alışverişinin olmaması
  3. Ortak geçirilen zamanların azalması veya bu ortak zamanlarda çiftlerin keyif almaması
  4. Çiftlerin birbirlerine olan saygının azalması
  5. Karşılıklı yapılan fedakarlıkların azalması veya tek taraflı fedakarlığı dönüşmesi
  6. Ekonomik problemler
  7. Hataları sürekli karşı tarafta aramak, çiftlerin devamlı birbirlerini eleştirmesi
  8. Çiftler arasında paylaşımların, birbirlerine olan desteğin azalması

 

Çiftlerin birbirlerine olan duygu, düşünce ve davranışların bozulması aile içinde ufak tefek sorunlarla başlayıp bu sorunlar daha sonra büyüyebilir. Sonuç boşanma olabilir. Ailelerin bu parçalanmaya kadar önlem almaları yaşadıkları sıkıntıları konuşmaları eğer kendileri çözemiyorsa mutlaka bir aile veya çift terapistinden yardım almaları gerekir.

BOŞANMA VE ÇOCUKLAR

Boşanma kadın ve erkeği etkileyen bir durum olduğu kadar çocukları da etkilemektedir. Boşanma öncesinde, boşanma sırasında ve boşandıktan sonra aile içindeki davranışlar da olumsuz olmakta ve çocuklarda sorunlar yaşanmaktadır.

  • Anne babanın çocuğun yanında veya çocuğun duyabileceği şekilde tartışması, kavga etmesi, şiddet gibi olumsuz davranışlar çocukların korkmalarına ve anne babaya karşı öfkelenmesine sebep olabilir.
  • Çocuklar anne babalarının boşanmalarından dolayı kendilerini suçlayabilir.
  • Anne baba boşanma sırasında veya boşandıktan sonra davranışlarıyla çocuktan adeta bir taraf seçmesini isteyebilirler. Aileler bunun için ödüllere başvurabilir. Çocuklar çok sevdiği iki kişi arasında seçim yapamazlar dolayısıyla seçim yapılması için zorlandığında yoğun kaygı yaşayabilirler. Ödüller, hediyeler çoğalırsa çocukta hediyeye karşı bir doyumsuzluk oluşabilir.
  • Çok sevdiği anne babasının verdiği ayrılık kararıyla çocuk olayı kendisini suçlayabilir.
  • Ders ve okul başarısı düşebilir. Arkadaşlarına karşı, ailesine karşı veya bulunduğu ortamlarda eskisine oranla daha farklı davranışlar gösterebilir.
  • İçe kapanma, sessizleşme, ağlama gibi davranışlar görülebilir. Uyku veya beslenme problemleri olabilir.

ANNE VE BABALARA ÖNERİLER

Öncelikle boşanma kararı vermeden önce bu kararın avantajlarını ve dezavantajlarını detaylı şekilde düşünüp kesin kararlarını vermedikleri sürece çocuğa bunu anlatmamalıdır. Eğer kesin karar vermediyseniz, emin değilseniz çocuğunuzla paylaşma zamanı daha gelmemiştir.

  • Boşanma kararını çocuklarınıza söylerken anne baba olarak birlikte söyleyin. Boşanma kararını anne babanın birlikte söylemesi çocuğu bir taraf seçmek zorunda bırakmaz.
  • Süreç sonunda ve sonrasında neler olacağını çocuğa mutlaka birlikte anlatın. Çocuklar da güven problemi oluşmaması için boşandıktan sonra neler olacağını bilmesi önemlidir.
  • Her şey den önemlisi anne babalar ayrılsa da çocuklarına olan sevgide bir değişme olmayacağını çocuklarını bilmesidir. Onu sevdiğinizi ve ilginizin değişmeyeceğini ona göstermenizde yarar vardır.
  • Anne babalar birbirleriyle iletişime geçmiyorsa veya geçtiklerinde iletişimde problemler oluyorsa karşı tarafa bir şey söylemek için çocuğu aracı olarak kullanmayın.
  • Boşandıktan sonra taraflara ayrılan görüşme süresinde çok büyük aksilikler olmadığı sürece bu zamanlara olabildiğince katılmaya ve kaliteli zamanlar geçirmeye özen gösterin. Çocuklarınız sizleri görmediği sürece çok özlemekte ve görme zamanını iple çekmektedir.

 



  
3001 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam57
Toplam Ziyaret344131
KİŞİSEL GELİŞİM-MAKALELER