Antisosyal Kişilik Bozukluğu
Genel anlamda düşünüldüğü zaman yaşayan tüm insanlar aynı insan doğasına sahiptir. Hepimizin insan bedeni, aklı, duyguları ve düşünceleri vardır. Bunun yanısıra insanları birbirinden ayıran; onları eşsiz ve kendine özgü olmalarını sağlayan özellikler vardır. Hiçbir insan tamamiyle başka bir insanla benzer olamaz. Geniş bir tanımla düşünmek gerekirse insanlardaki bu bireysel farklılıkların tümünü ‘kişilik özellikleri’ olarak tanımlarız.
Kişilik özellikleri kalıtımsal ya da öğrenilmiş olabilir. Ancak kişiliğin en büyük özelliklerinden biri de esnek olmasıdır. Yani kişinin yaşadığı çevreye göre değişip, farklılık gösterme özellikleri vardır.
Terapistlerin yaklaşımları göz önünde bulundurulduğunda kişilik bozuklukları insanların genetiğinden, ödül-ceza geçmişinden, çocukluk tecrübelerinden, sosyal çevrelerinden ve bilişsel süreçlerinden kaynaklı olarak farklı sebeplerden dolayı ortaya çıkabilmektedir. Bu etkenlerin kişilik gelişimi üzerinde önemli olmasının yanısıra, insanların kişilik bozuklukları geliştirmesinde de önemli bir etkisi vardır.
Kişilik bozuklukları, psikoloji literatüründe 3 farklı grupta tanımlanmaktadır. Bu gruplardan ‘dramatic personality disorders’ kümesinde olan antisosyal kişilik bozukluğu diğer kişilik bozukluklarına göre tanısı zor koyulabilen bozukluklardan biridir.
Antisosyal kişilik bozuklukları günümüzde ‘sosyopat’ ve ‘psikopat’ olarak tanımlanabilmektedir. Bu insanların en yaygın özelliklerinden biri; diğer insanların haklarına aldırmayan bir düşünce tarzına sahip olmalarıdır. Bunun yanısıra, antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olan insanlar sürekli yalan söyleme, düşüncesiz davranışlar sergileme, rastgele cinsel ilişkide bulunma, merhametsiz ve sadistçe davranış şekilleri gösterme gibi özelliklere sahiptirler.
Amerika’da yapılan araştırmalara göre insanların %3.5’inin bu bozukluğa sahip oldukları bulunmuştur. Yine aynı araştırmanın sonuçlarına göre bu bozukluğun erkeklerde görülme oranı kadınlara kıyasla 4 kat fazla olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda hapishane populasyonunda yapılan çalışmalara göre antisosyal kişilik bozukluğu görülme sıklığının daha çok olmasının yanısıra bu kişilerde alkolizm ve madde bağımlılığının bulunma oranı diğer topluluklara göre daha yüksek çıkmıştır.
Nedenleri
Antisosyal kişilik bozukluğu gelişimi konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki; psikodinamik yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre çocukluk döneminde ebeveynlerinden ilgi ve sevgi görme konusunda yoksunluk yaşayan ve temel güven duygusu oluşamamış bireylerde bu rahatsızlığa sahip olma riskinin yüksek olduğuna inanılmaktadır.
Davranışçı kurama göre ise antisosyal kişilik belirtileri model alma ve öğrenme yoluyla geliştirilmiş olabilmektedir. Bireyin davranışları çocukluk döneminde istenmeden de olsa ödüllendirilmişse, bu davranış modellerinin ilerleyen yaşlarda kişilik bozukluğu gelişimini tetikleyen bir faktör haline geldiği düşünülmektedir.
Bu psikolojik faktörlerin yanısıra biyolojik faktörlerin de antisosyal kişilik bozukluğu üzerinde önemli bir rol oynadığı kanıtlanmıştır. Beynimizin frontal lobunda gerçekleşen bozulmalar ve düşük serotonin seviyesi bireylerde düşünmeden hareket etmeye ve agresyona sebep olan faktörlerdendir.
Psikoterapi
Yapılan araştırmaların sonucunda antisosyal kişilik bozukluğunun sebepleri henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Diğer kişilik bozukluklarında olduğu gibi antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerde gönüllü olunması halinde dahi psikoterapi oldukça zor ve yavaş ilerleyen bir süreçtir.
Başa çıkılması zor olan bu vakalarda kişiyi psikoterapi için ikna etmek önemlidir. Aynı zamanda aile fertlerinin bu rahatsızlık konusunda eğitilmesi ve başa çıkma stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kişi gerekli bakımı alamadığı taktirde çoğu terapist hastaneye yatırılarak tedavi edilmelerini önermektedir.
Çiğdem Doğru
Psikolog