Hayat hepimiz için zaman zaman çok zor olsa da evimize gidip yuvamızda huzuru bulunca, tüm zorluklar kolaylaşır, aşılamaz sanılan herşey aşılır.
Eğer gerginlikten hoşlanmıyorsanız, tartışmalar başlamadan bitsin, evinizde çok daha huzurlu bir ortamınız olsun istiyorsanız, sizin için hazırladığımız bu yazıyı dikkatle okumanızda fayda var.
Huzurlu bir yaşantı için en başta sakin olmayı başarmalısınız. Sakin olmak sağlıklı düşünebilmenin ve sorunlara çözüm bulabilmenin ilk adımıdır. Duygularınızı doğru bir şekilde dile getirebilmek ve karşınızdaki kişiyi dinlemek de huzuru sağlayabilmek için hayati öneme sahiptir. Tüm bunların yanında bir de yaşadığınız olayları büyütmemeyi başarabilirseniz huzurlu bir hayatın çok da uzak olmadığını fark edersiniz.
Sakin olun!
Tartışmaların çoğu genellikle her iki taraf da kızgınken birbirlerini dinlemedikleri ve anlamaya çalışmadıkları için büyür. Bundan dolayı eşinizle aranızdaki konuşma gerilmeye başladığında konuşmayı kesmeli, biraz sakinleşip daha sonra tekrar konuşmayı denemelisiniz. Bunun için de eşinize düşündüğünüzü direkt olarak söyleyebilirsiniz. Örneğin, ikimizde şu an çok sinirliyiz, biraz sakinleşip, ondan sonra konuşalım diyebilirsiniz. Ancak geçen süreyi kendinizi doldurarak ve kafanızda bir sürü şey kurarak değil, gerçekten sakinleşmeye çalışarak geçirin. Derin nefes almak her zaman kan basıncınızı düzenleyecek, mümkünse ufak bir yürüyüş de zihninizi tazelemenize yardımcı olacaktır. Yürüyüş yapma imkanınız yok ise başka bir odaya geçip camı açmak ve derin derin nefes almak da işe yaracaktır. Evdeki diğer işlerle uğraşmak, biraz televizyon izlemek ya da çocuklarınızla ilgilenmek de dikkatinizi dağıtarak sinirinizin yatışmasına yardımcı olabilir.
Sakinleşip konuşmaya geri döndüğünüzde öncelikle eşinizin size ne anlatmaya çalıştığını, neleri duymanız gerektiğini anlamaya çalışın. Birbirinizi anlamadığınız sürece konuşmanız, tartışmanız ya da kavganız hiçbir yere varamayacaktır.
“Allah insanoğluna boşu boşuna iki kulak ve sadece tek bir ağız vermemiştir”
Dinleyin!
Duymakla dinlemek arasında öenmli bir fark vardır. Genellikle çevremizdekilerin ne söylediklerini duyarız ancak nadiren onları can kulağıyla dinleriz. Oysa ki karşımızdaki kişinin ne söylemeye çalıştığını anlamak isteyerek dinlemek herzaman çok daha etkili ve işe yarar bir yöntemdir. Bir yetişkinin gerçekten dinlendiği andaki duyguları, bir bebeğin anne ve babasının kucağındayken hissettiği duygularla neredeyse aynıdır. Dinlenediğiniz hissetmek, sevilmek, değer verilmek ve şevkat gösterilmekle aynı şeydir. Dinlemeyi başarabildikçe eşinizle olan ilişkiniz daha sevgi dolu ve daha güçlü olacaktır. Şöyle bir düşünün, hayatınızda sizi gerçekten anlamaya çalışarak dineleyen kaç kişi var? Bunlardan birinin eşiniz olmasını istemez misiniz? Peki ya eşiniz, onu can kulağıyla dinlemenizi istemez mi? O halde dinlemenin bu büyük gücünden daima faydalanın.
Söyleyin!
Eşinize ve hatta çocuklarınıza, düşündüklerinizi herzaman açıkça söylemeyi tercih edin. Eşinizin, sizin aklınızdan geçenleri tahmin etmesini beklemek genellikle hiçbir işe yaramaz. İma etmek ya da ipuçları vererek birşeyler anlatmaya çalışmak da pek bir işe yaramaz. Bunların yerine, duygu ve isteklerinizi açıklıkla ifade etmek daima çok daha etkili ve faydalıdır.
İstemediklerinizi söylemek yerine istediklerinizi söylemek de herzaman çok daha fazla işe yarar. Bunun yanı sıra, şikayet etmek yerine rica etmek de çok daha etkilidir. Şikayet ettiğinizde karşınızdaki kişide bir sıkıntı ve gerginlik hissi, rica ettiğinizde ise yardımcı olma isteği oluşur.
“Ama”lara veda edin… Konuşurken kullandığınız kelimeler de önemlidir. Özellikle “ama” kelimesinin doğru kullanımıyla ilgili bilgi sahibi olmanızda fayda var. “Ama” sözcüğü daha önce söylenen her şeyi bir anda siler atar. Söylediğiniz herhangi bir şeye “ama”ile başlayan bir yanıt alırsanız, söylediklerinizin dikkate alınmadığını düşünerek rahatsız olursunuz. “Ama” yerine “ve” kullanın. ”Ve” sözcüğü sözlerinize yeni bir şeyler ekleyeceğinizin belirtisidir. Oysa “ama” sözlerinizden bir kısmını geri alacağınızı ifade eder. “Ama” ile başlayan ya da içinde bu kelimeyei içeren cümleleri kişide olumsuz bir ruh hali oluşturur. Bu nedenle aile içindeki konuşmalarınızda bu kelimeyi mümkün olduğunca az kullanmaya gayret edin.
“Ben” dili kullanın… “Benim kendimi……. hisetmeme neden oluyorsun” dememeye özen gösterin: Örneğin “Benim kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyorsun ve ne yapacağımı bilemiyorum.” gibi bir cümle bir suçlamadır, duygularınızı ifade etme biçimi değil. Böyle bir ifade duygularınızın sorumluluğunu sizi dinleyen kişinin omuzlarına yükler. Oysa “Kendimi çok kötü hissediyorum” cümlesi yaşadığınız durumu tanımlar ve karşınızdaki kişiyi suçlamaz.
Rol yapmayın, konuşun… Hissettiğiniz duyguları davranışlarınızla (surat asarak, soğuk davranarak, arkanızı dönüp uyuyarak) belli etmeye çalışmak yerine sözcüklerle, konuşarak anlatmak çok daha faydalıdır.
Kışkırtıcı ve suçlayıcı bir dil kullandığınızı fark ettiğiniz anda karşınzdaki kişinin düşmanınız olmadığını hatırlayın. Siz ve eşiniz, birbirine rakip iki ayrı takım değil, başarıya ulaşmaya çalışan aynı takımın oyuncularısınız.
Dinlemek, duygularınız ifade etmek, doğru kelimeleri seçerek konuşmaya çalışmak, sakin olmak, anlayışlı ve toleranslı davranmak… tüm bunlar herşeyden kıymetli olan yuvamızın içindeki huzuru sağlamak ve korumak adına yapılması gereken şeylerdir. Unutmayın ki işte, okulda, komşularla, akrabalarla, sosyal hayatın içinde, ülkenin tüm sorunlarının, dünyanın yaşadığı sıkıntıların arsında en güvenli ve korunaklı yer kendi yuvamızdır. Ailemizdeki huzur bizi hayatın tüm zorluklarına karşı çok daha güçlü ve dayanıklı yapacaktır.
Yorgun bir iş gününün ardından “evime gitsem de şöyle bir huzurla dinlensem” diye hayal kurmaktan güzeli var mıdır? Ya da misafirlikten, okuldan, alışverişten, gezmeden, akraba ziyaretlerinden ya da herhangi zor bir günden sonra evine girip “insanın evi gibisi yok” diyen bir kişinin yaşadığı huzurdan daha kıymetli bir şey olabilir mi bu hayatta…
İstemediklerinizi söylemek yerine istediklerinizi söylemek de herzaman çok daha fazla işe yarar. Bunun yanı sıra, şikayet etmek yerine rica etmek de çok daha etkilidir. Şikayet ettiğinizde karşınızdaki kişide bir sıkıntı ve gerginlik hissi, rica ettiğinizde ise yardımcı olma isteği oluşur.
“Ama”lara veda edin… Konuşurken kullandığınız kelimeler de önemlidir. Özellikle “ama” kelimesinin doğru kullanımıyla ilgili bilgi sahibi olmanızda fayda var. “Ama” sözcüğü daha önce söylenen her şeyi bir anda siler atar. Söylediğiniz herhangi bir şeye “ama”ile başlayan bir yanıt alırsanız, söylediklerinizin dikkate alınmadığını düşünerek rahatsız olursunuz. “Ama” yerine “ve” kullanın. ”Ve” sözcüğü sözlerinize yeni bir şeyler ekleyeceğinizin belirtisidir. Oysa “ama” sözlerinizden bir kısmını geri alacağınızı ifade eder. “Ama” ile başlayan ya da içinde bu kelimeyei içeren cümleleri kişide olumsuz bir ruh hali oluşturur. Bu nedenle aile içindeki konuşmalarınızda bu kelimeyi mümkün olduğunca az kullanmaya gayret edin.
“Ben” dili kullanın… “Benim kendimi……. hisetmeme neden oluyorsun” dememeye özen gösterin: Örneğin “Benim kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyorsun ve ne yapacağımı bilemiyorum.” gibi bir cümle bir suçlamadır, duygularınızı ifade etme biçimi değil. Böyle bir ifade duygularınızın sorumluluğunu sizi dinleyen kişinin omuzlarına yükler. Oysa “Kendimi çok kötü hissediyorum” cümlesi yaşadığınız durumu tanımlar ve karşınızdaki kişiyi suçlamaz.
Rol yapmayın, konuşun… Hissettiğiniz duyguları davranışlarınızla (surat asarak, soğuk davranarak, arkanızı dönüp uyuyarak) belli etmeye çalışmak yerine sözcüklerle, konuşarak anlatmak çok daha faydalıdır.
Kışkırtıcı ve suçlayıcı bir dil kullandığınızı fark ettiğiniz anda karşınzdaki kişinin düşmanınız olmadığını hatırlayın. Siz ve eşiniz, birbirine rakip iki ayrı takım değil, başarıya ulaşmaya çalışan aynı takımın oyuncularısınız.
Dinlemek, duygularınız ifade etmek, doğru kelimeleri seçerek konuşmaya çalışmak, sakin olmak, anlayışlı ve toleranslı davranmak… tüm bunlar herşeyden kıymetli olan yuvamızın içindeki huzuru sağlamak ve korumak adına yapılması gereken şeylerdir. Unutmayın ki işte, okulda, komşularla, akrabalarla, sosyal hayatın içinde, ülkenin tüm sorunlarının, dünyanın yaşadığı sıkıntıların arsında en güvenli ve korunaklı yer kendi yuvamızdır. Ailemizdeki huzur bizi hayatın tüm zorluklarına karşı çok daha güçlü ve dayanıklı yapacaktır.
Yorgun bir iş gününün ardından “evime gitsem de şöyle bir huzurla dinlensem” diye hayal kurmaktan güzeli var mıdır? Ya da misafirlikten, okuldan, alışverişten, gezmeden, akraba ziyaretlerinden ya da herhangi zor bir günden sonra evine girip “insanın evi gibisi yok” diyen bir kişinin yaşadığı huzurdan daha kıymetli bir şey olabilir mi bu hayatta…
Uzm. Klinik Psikolog
Yasemin Meriç Kazdal