“Anne ve Bebek için Yeni Bir Dünya”
Uzun bekleyişin ardından gerçekleşen doğum, bir kadının hayatında yaşayabileceği en büyük değişikliklerden biridir. Annenin bebeğini ilk kez kucağına almasıyla beraber başlayan mutluluk ve heyecan duyguları pek çok kadın tarafından “tarif edilemez” olarak tanımlanmaktadır. Kadınların yaşamında büyük bir değişim yaratan doğum sonrası dönem, heyecan ve mutluluğun yanı sıra bilinmezlerle dolu, tüm sorumluluğu taşıma bilinciyle endişeli ve ne yapacağını bilememenin getirdiği kaygıları içeren duyguların birlikte yaşandığı bir karmaşa dönemidir.
Geceler gündüzler birbirine karışmakta, tüm önceliklerin yerini bebek almakta, sosyal hayat, varsa iş hayatı bir süreliğine arka plana atılmaktadır. “İyi bir anne olabilecek miyim?”, “ona nasıl bakacağım?” ve “sütüm yeterli gelecek mi?“ gibi sorular annenin zihninden geçmektedir. Anne için bu sorular güçsüzlük, güvensizlik ve yetersizlik duyguları yaşamasına sebep olmaktadır. Anne için mutluluk getirdiği kadar yoğun endişeleri barındıran bu süreçte çevre tarafından kaygıyı daha da arttıracak söylemlerden ve davranışlardan uzak durulmalı, yeni anneye destek sağlanmalı, kaygıları ve yükü azaltılmaya çalışılmalı ve böylece bebekle gelen yaşama annenin uyumu kolaylaştırılmalıdır. Bütün bu yaşananlar doğumun ardından gerçekleşmesi beklenen normal tepkilerdir ve doğumun bir parçası olarak düşünülebilir. Bir kaç hafta içerisinde anne ve bebek yeni yaşamlarına kendiliğinden uyum sağlayacaktır.
Bazı annelerde post-partum depresyon denilen bir tablo gelişebilmektedir. Bu durumda bahsetmiş olduklarımızın yanında yoğun kaygı, korku, çaresizlik gibi duygularla karşılaşılabilmektedir. Bebeği istememe, bebeğe yönelik öfke, ölüm düşünceleri ortaya çıkabilmektedir. Hamilelik istenmeden gelişmişse, evlilikte sorunlar mevcutsa, bebekte herhangi bir anomali varsa, anneye destek olacak kişiler yoksa ya da yetersizse, regl öncesi dönemi zorlu geçiriyorsa post-partum depresyonla karşılaşabilme riski fazladır. Doğuma yakın dönemlerde anneler bu konuda bilgilendilmeli ve doğum sonrasındaki dönemlerde yakınları tarafından desteklenmelidir. Kendisini çaresiz ve beceriksiz hisseden anne, yakınlarından da arzuladığı fiziksel desteği bulamadığı zaman bu duyguları daha derin yaşayacaktır. Yaşananların uzaması veya bu dönem sırasında yaşananların şiddetli olması halinde bir uzmana danışılması gerekmektedir. Uzmanın gerçekleştireceği tedavide temel amaç;anneliği tanımlamak, bu işin zorluklarını ortaya koymak, annenin özellikle bebek ile olmak üzere yaşamındaki diğer insanlara karşı duygularını açıkça ifade etmesine yardımcı olmak, bebekle ve kendi yaşamıyla ilgili sorunları çözme becerisine katkıda bulunmak ve baş etme becerilerini geliştirmeye çalışmaktır.
Doğum sonrasındaki yaşamı bebek açısından da ele alalım. Doğum, bebek için aslında bir travmadır. Doğum sırasında sakin ve huzurlu bir rahimden çıkan bebek yeni dünyasında uyaranlara maruz kalır. Dünya onun için bir bilinmezden ibarettir ve yeni dünyada bilinmeyen her şey endişeye sebep olmaktadır. Bu sarsıcı deneyime korkuyla tepki verir. Doğum sonrasında bebeğin içine düşmüş olduğu durumla ilgili Psikanalist Ester Bick şu benzetmeyi yapmaktadır; “Doğumdan sonra bebek kendisini adeta uzaya uzay kostümü giymeden gönderilmiş bir astronot gibi hisseder”.
Bebeklerin doğum sonrasında sürekli uyur halde olmaları bu değişime vermiş olduklar bir tepkidir. Doğumdan sonraki süreçte bebeklerin sürekli sabit bir noktaya bakmaları aslında onların tutunma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. İşte tam da bu zamanda ona bakan sıcak bir çift gözle buluşur. Emzirme bu buluşma için en önemli fırsatlardan biridir. Emme eylemi bebek için sadece fiziksel bir beslenme değil aynı zamanda rahatlık ve güven anlamına da gelmektedir. Emme sadece bebek için değil, anne için de çok özel bir zamandır. Anne ve bebek arasındaki bağın güçlenmesini sağlayan bir zaman dilimidir. Eğer anne bebeğini emzirmek için yalnız bir yere geçerse karmaşa ve stresten birlikte uzaklaşmış olurlar. Bebek için anneyle geçirilecek olan bu keyifli anlar onu yeni dünyadaki bilinmezliklerden koruyan bir süreçtir. İşte bu zaman dilimlerinde anne tarafından bebeğe aktarılacak olan güven hissi ile birlikte bebekler, çevresindeki dünyaya güvenip güvenmeyeceklerine ilişkin temel duygularını edinirler. Yaşamın bu ilk yılında çocuğun temel ihtiyacı olan emme ihtiyacının doyurulması anneye bağlıdır. Anne ile kurulan ilişkinin niteliği temel güven duygusunun ve toplumsallaşmanın özünü oluşturacaktır. Bebeklik itibariyle yeterli ilgi ve güveni gören birey temel güven duygusunu kazanarak olumlu bir benlik geliştirir.
Klinik Psikolog