Modern İnsanın Yalnızlık ve Boşluk Duygusu
Yalnızlık konusunu işleyen bilimsel makalelerden birinde yazar, ‘yalnızlığın acı verici veya hoş olmayan bir deneyim olduğu konusunda herkes hemfikirdir‘ demektedir. Yalnızlık ve boşluk duygusu binlerce yıldır var olan duygulardır, genellikle karmaşık ve pek çok kişi için yıkıcı bir problemdir. Her çağda yaşandığı gibi yirminci yüzyılın ortasında da insanların en büyük sorunlarından birinin yalnızlık duygusu olduğu söylenebilir. Tabi ki, bu sorun psikolojik destek alan kişilerin tamamında birinci derecede kendini gösteren bir sorun değildir.
Günümüz insanının psikoloğa başvurma nedenleri farklılık gösterebilir. Terapiye başvuranlar pek çok konuda yardım talep etmektedir: depresyon, takıntı hastalığı, panik atak, aile içi problemler, kişilerarası ilişkilerde ve evlilikte yaşanan sorunlar, sınav anksiyetesi, çeşitli kaygılar v.b. problemler. İnsanların çoğu terapi esnasında içlerindeki yalnızlık ve boşluk duygularının doldurulmasını istediklerini dile getiriyorlar ve bu gerçekleşmediği için endişeye kapılabiliyorlar. Boşluk duygusu genellikle insanların, hayatlarıyla ilgili kararsız kaldıkları dönemlerde ve etkili bir şey yapmaktan aciz olmalarından ve yorgun hissetmelerinden kaynaklanabilmektedir. İnsanlar çözümleyemedikleri problemlerle karşılaştıkları zaman kaygılanır ve durgunlaşır. Kişi yalnızlık ve boşluk duygusuyla yüzleşmemek için amaçsız uğraşlarla vakit öldürür. Zamanla biriken bu yalnızlık duygusu insanın kendini anlamasını imkansız kılar ve sıkıntı içinde yaşamasına neden olur.
Bundan yüz yıl önce Kierkegaard kendi çağıyla ilgili şunları yazmıştır: ‘Nasıl ki Amerika’nın ormanlarında vahşi hayvanları uzak tutmak için meşaleler, çığlıklar ve zil sesleri gibi araçlara başvuruluyorsa insanlar da yalnızlığa dair düşünceleri uzaklaştırmak için çeşitli oyalayıcılar ve gürültülü teşebbüslere başvurmaktadır.’ Yukarıda değinilen ‘yalnızlığı uzaklaştırma’ çabası insanoğlunun yüzyıllardır verdiği uğraşıyı gözler önüne sermektedir.
Her insan zaman zaman çaresizlik ve anlamsızlık hissine kapılır; fakat gerçek anlamda boşluk ve yalnızlık duygularının kökenini araştırmaktan kaçınır. Kişi yalnızlık duygusunun yarattığı endişeyle yüzleştiğinde ve bunun üstesinden gelemeyeceğini düşündüğünde kendini duyarsızlaştırarak bir savunma yöntemi geliştirir. Boşluk ve yalnızlık duygularının arasındaki ilişkiyi anlamak büyük önem taşır ve bu iki duygu ne kadar yoğun yaşanırsa endişe seviyesi de bir o kadar keskin artış göstermektedir. İnsanoğlu bu kaçışını ve endişesini şöyle ifade eder;
‘Kendimi boşlukta ve çaresiz hissediyorum’
‘Çok değersiz ve yalnız hissediyorum’
‘Mutluyum aslında fakat içimdeki boşluk duygusu ve sıkıntı geçmiyor’
‘İçimdeki boşluktan korkuyorum’
‘Yalnız kaldığımda kendi yönümü bulamıyorum’
‘Etrafımda kalabalık insan topluluğu yoksa endişeye kapılıyorum’
Gündelik yaşamda sıkça duyduğumuz bu cümleler insanoğlunun tutsak olduğu duyguları gözler önüne sermektedir. Kişiler zaman içinde başkaları olmadan var olma hislerini yitireceklerini düşünürler. Bu düşünce onların yalnız kalma korkularını alevlendirdiği gibi, özfarkındalıklarını da köreltmektedir.
Durun ve hayatınızı düşünün! Bir kalabalığın içindeyken hiç yalnız hissettiniz mi? Her zamanki arkadaşlarınızı çevrenizde göremediğinizde endişeye kapıldığınız oldu mu? Yalnızlık duygusuyla savaşmak için kendinizi anlamsızca oyaladığınız oldu mu? Peki, yalnız kalmaktan neden bu kadar korktuğunuzu düşündünüz mü? Yalnız kalmak istemediğiniz için başkalarıyla bağımlı ilişkiler kuruyor olabileceğiniz hiç aklınıza geldi mi? İçinde yaşadığımız toplumun sosyal çevreye verdiği önemle giderek daha da zenginleşmek isterken yoksa yoksullaşıyor muyuz?
İnsanlar iç ve dış dünyaları arasında sıkışıp kalmışken, yalnızlık duygusuna karşı açtığı savaşta hep muallâkta kalır. Muallâkta kalan birey zamanla savrulup kendi benliğine yabancılaşabilir. İyi haber şu ki, kişi içsel kaynaklarını ve içsel gücünü geliştirerek bu yalnızlık ve boşluk duygusunun üstesinden gelebilir. İçsel gücünü geliştirmeyi öğrenen kişiler zaman içerisinde, yalnız kaldığında bu durumla baş etmeyi ve farkındalığı arttıkça da yalnız kalma endişesinin üstesinden gelmeyi başaracaktır.
Ünlü psikiyatrist Irvin Yalom’un dediği gibi ‘gözden geçirilmemiş bir hayat yaşamaya değmez’. Bu nedenle, hayatlarımızı elekten geçirerek nihai bir özinceleme yapmamız gerekir. Başka bir deyişle, her insan değişme gücü ve becerisine sahiptir; ince dokunuşlarla, bu değişim kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Yaşadığınız yalnızlık ve boşluk duygusunun içinde boğulmaktansa, bu duygularınızı kabullenip nedenlerini araştırabilirsiniz. Hayatınıza gerçekçi bir umutla devam edebilmek ve tökezlememek için hangi yöne gitmeniz gerektiğine karar vermeli ve hayat denen bu yolculukta kişisel hızınıza göre yol almalısınız. İnsanların beklentilerini yaşamak yerine, kendi içsel gücünüzü ve deneyimlerinizi keşfetmeniz dileğiyle…