Ara sıra yaşanan kaygı hayatın normal bir parçasıdır. İş yerinde bir sorunla karşılaşıldığında, bir sınav öncesinde ya da önemli bir karar aşamasında kaygılı hissetmek doğaldır. Kaygı bozukluğu olan bir birey için kaygı zamanla artabilir, iş performansına, okul başarısına ve ilişkilerine yansıyabilir.
Kaygı bedenin tehdit, baskı ya da stresli bir durumla karşılaştığında alarm durumuna geçerek gösterdiği otomatik bir tepkidir. Kaygı her zaman olumsuz bir duygu olarak düşünülmemelidir. Kişinin odaklanmasını, harekete geçmesini ve problemleri çözmek için motive olmasını sağlar. Ancak kaygı daimi ya da çok yoğun olduğunda, ilişkileri ve aktiviteleri engellediğinde, işlevselliği etkilediğinde normal ve üretken düzeyden bir bozukluğa doğru ilerlemiş olabilir.
Kaygı bozuklukları birbiriyle ilişkili bir grup koşulu barındırabilir bu nedenle tek bir biçimde ortaya çıkmayarak kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bir kişi uyarı olmadan gelen kaygı atakları yaşarken, bir diğeri ise topluluk önünde konuşma ya da bir hayvanla karşı karşıya kalma durumunda kaygı yaşayabilir. Tüm farklı görünümlerinin yanında bütün kaygı bozuklukları ortak bir semptomu paylaşır: birçok kişinin tehdit hissetmeyeceği durumlarda devamlı ya da şiddetli olarak çoğunlukla irrasyonel bir korku, endişe duymak.
Kaygı bozuklukları panik bozukluk, sosyal kaygı bozukluğu, fobiler ve genel kaygı bozukluğu gibi türlere ayrılmaktadır. Belirtileri kaygının türüne gore değişiklik göstermektedir ancak kaygı bozukluklarına dair bazı fiziksel ve duygusal semptomlar şunlardır: