Çocukluk yıllarımın tek kanallı televizyonunda yayınlanan unutulmaz dizilerinden birisiydi Kuruntu Ailesi… Rahmetli Gazanfer Özcan’ın oynadığı Hüsnü Kuruntu isimli karakter ise sanki hepimizin ailesinden birisi olmuştu. Bu tanıdıklık elbette ki rahmetlinin olağanüstü oyunculuk performansı ve dizinin uzun yıllar aynı kaliteli çizgiyi sürdürmesi ile ilgiliydi ancak onu bu kadar tanıdık yapan bir diğer nokta bu karakter yapısının da hepimize biraz tanıdık gelmesindendi. Olur olmadık her şeyden kaygılanan, kaygısıyla türlü felaket senaryoları yazan, bu kaygısını bütün ailesine, ev halkına ve seyirciye bulaştıran, yasaklara, toplumsal kurallara, adabı muaşerete üstün dikkat gösteren, kaygısı arttığı zamanlarda “offf yine şiştim, bak görüyor musun nasıl şiştim” diye meramını anlatan bu sempatik ve nevrotik insan hepimizden bir parça veya her ailenin en az bir evhamlı kişisini taşıyordu bünyesinde. Çocukluğumda beni çok güldüren bu tonton amca, yıllar geçtikçe çevremde gözlemlediğim birçok kişiyi benzettiğim bir prototipe dönüştü, daha sonra kendimi de zaman zaman onun gibi tepkiler verirken bulduğumda beni şaşırtan bir imge… Sonra psikolog olduğumda anladım ki “Hüsnü Kuruntu” ismi kaygı ve anksiyete terimleri karşılığı olarak eski dilde kullanılan hüsn-ü kuruntu tamlamasına gönderme yapıyordu ve bu karakterin sergilediği ve hepimizi güldüren bu davranışlar ise anksiyete belirtileriydi. Hepimize bu kadar tanıdık gelmesinin sebebi ise anksiyetenin insanı insan yapan temel niteliklerden olması ve hepimizde bir parça bulunmasıydı. Şimdi ise Hüsnü Kuruntu karakteri anksiyete bozukluklarını ele almak istediğim bu yazının giriş satırlarını oluşturmuş oldu, çünkü anksiyetenin hem ne kadar insani hem de ne kadar sıkıntı verici bir durum olabildiğini ve iki uç arasında neyi nereye yerleştireceğimizi belirlemede daha güzel bir örnek bulamayacağımı düşündüm, ne de olsa mizah en güçlü ifade sanatlarından bir tanesiydi… O zaman hadi buyrun anksiyetenin ne olduğunu anlamaya çalışalım!!!
Anksiyete nedir?
Somatik belirtilerin de eşlik ettiği, nedensiz bir tedirginlik ve korku hali olarak tanımlanabilir. Aslında vücudumuzun strese karşı verdiği doğal bir tepkidir. Kökenini korkudan alır. Duygusal ve fizyolojik bir tepki olan korku, vücudun tehdit altında kaç ya da savaş tepkisidir. Mesela korku, gece sokakta yalnız başımıza dolaştığımızda karşımıza korkutucu bir köpek çıktığında hissettiklerimizdir.
Anksiyete ise gelecekte olabilecek tehditleri düşündüğümüz zaman duyduğumuz gene duygusal ve fizyolojik bir tepkidir. Mesela “evden dışarı çıktığımda bir köpekle karşılaşmaktan korkuyorum” duygusudur. Anksiyetenin nedeni gelecekte olabilecek tehlikelerden kaçmaktır da diyebiliriz. Anksiyete yaşayan kişi bu durumu “kötü bir şey olacakmış hissi”, “rahatsız edici bir endişe hali” ya da “nedensiz bir korku” şeklinde ifade eder. Günümüz yaşam koşullarını, karşı karşıya kaldığımız gerçek ve sanal tehlikeleri, olasılıkları, her yeni günde başımıza gelme olasılığı olan “kötü şeyleri” düşündüğümüzde bir miktar anksiyete ya da endişe hali aslında hayatta kalmamızı ve yaşamımızı idame ettirmemizi sağlar. İçinde yaşadığımız uygarlık da bazı ortak kaygılarımızı gidermek adına araçlar, kurumlar oluşturmuştur. Kaza ve sağlık sigortaları, emeklilik prim sistemleri, otomotiv sektöründe her geçen gün geliştirilen fren sistemleri, hava yastıkları vb. yüzlerce şey iinsanı hayatta tutan bu anksiyetenin eserleridir. Peki o zaman anksiyeteyi bir bozukluk haline getiren nedir? Kabaca yanıtlarsak süresi ve şiddeti yanıtını vermiş oluruz.
Anksiyete Bozukluğu Nedir?
“Sıkıntı geliyor, tıkanıyorum, bunalıyorum ve boğulacak gibi oluyorum”.
“Telefon ya da kapı çalsa çok heyecanlanıyorum ve kalbim hızla çarpmaya başlıyor. Çocuklarımın ya da yakınlarımın başına kötü bir şey gelmiş olabileceği düşüncesi ile çok endişeleniyorum”.
“Nedensiz yere kalbim kötü kötü çarpıyor. Hemen aklıma kötü şeyler geliyor ve bende de mutlaka bir kalp hastalığı var diye düşünüyorum. Kaç kez gidip çeşitli tetkikler yaptırdım. Doktorlar bir şeyim olmadığını söyledikleri halde aynı belirtiler tekrar oluyor.”
“Öyle şiddetli sıkıntı basıyor ki öleceğim, çıldıracağım ya da aklımı kaybedeceğim diye çok korkuyorum.Yerimde duramıyorum. Nefesim daralıyor, titriyorum”.
Bunlar ve benzeri yüzlerce cümle Anksiyete Bozukluğundan muzdarip kişileri psikolog ve psikiyatristlere getiren veya daha da zoru acil servislere getiren cümleler olmaktadır. Anksiyete bozuklukları, anksiyete belirtilerinin kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik halini elinden alan ve işlevsellik düzeyini etkileyen boyuta gelmesine yol açan ruhsal rahatsızlıklardır.
Anksiyete Belirtileri Nelerdir?
- Huzursuzluk, gerginlik, tedirginlik, sıkıntı, daralma
- Dikkatini toplayamama ve bir konu üzerine yoğunlaşamama
- Çabuk yorulma, uyku bozuklukları, kolay irkilme, tetikte olma
- Baş ağrısı, baş dönmesi, başta uyuşma ve sersemlik hissi
- Kulaklarda uğuldama, çınlama, görme bulanıklıkları
- Ağız kuruması, kalp çarpıntısı, nefes darlığı,
- Sık soluk alıp verme ihtiyacı,göğüste basınç, ağrı duyumları
- Kas ağrıları,midede şişkinlik, hazımsızlık, yanma ve ağrılar
- Bulantı ve kusmalar,barsak hareketlerinde düzensizlik,
- Sık idrara çıkma.
Bu belirtiler; kişinin mesleki ve ailevi yaşantısını etkilemeye başlamışsa, kişilerarası ilişkilerinde zorluklar oluşturuyorsa, gün içinde çok sık karşısına çıkıyor ve gününün büyük bir bölümünü kapsıyorsa, bu duygulanımını kontrol edemiyor ve başa çıkamıyorsa, En az 6 aydır bu durumu yaşıyorsa Anksiyete Bozukluğu olma olasılığı yüksektir.
Anksiyete Bozukluğu Kimlerde Görülür?
Aslında bu sorunun yanıtı anksiyete herkeste görülebilir olmalıdır. Ancak yine de belirtmek gerekirse kadınlarda erkeklere göre iki kat daha sık görülmektedir. Hastalar “ben bildiğim bileli böyleyim” şeklinde ifade etmekteyse de ortalama başlangıç 30’lu yaşlardadır. Orta yaş dönemi en sık görülen yaş grubudur, sonrası giderek azalmaktadır.
Çocukluklarından itibaren davranışsal olarak çok fazla müdahale edilen, aşırı korumacı yaklaşım sergileyen ebeveynlerce büyütülen kişilerde, olaylara ve çevreye olumsuz bakan, olumsuz değerlendirmeler ve tepkiler gösteren kişilerde, sürekli zarar görme şeklinde beklentilerin olduğu kişilik yapılarında daha fazla görülmektedir. Çocukluk çağında olumsuz yaşantıların fazla olduğu kişilerde risk artabilmektedir. Çocukluk çağındakiler en önemlisi olmakla birlikte yaşam boyu karşılaşılan travmatik yaşantılar, kayıplar ve örselenmeler anksiyete bozukluklarını tetikleyici niteliktedir. Hastalıkta genetik geçiş de söz konusudur.
Anksiyete Bozukluğunun Türleri nelerdir?
- Ayrılma kaygısı bozukluğu
- Seçici konuşmazlık (mutizm)
- Özgül fobi
- Toplumsal kaygı bozukluğu (sosyal fobi)
- Panik bozukluğu
- Agarofobi
- Yaygın kaygı (anksiyete) bozukluğu
- Maddenin ilacın yol açtığı kaygı bozukluğu
- Başka bir sağlık durumuna bağlı kaygı bozukluğu
Anksiyete Bozukluğu Tedavisi Var mıdır?
Birçok psikiyatrik tablonun aksine anksiyete bozuklukları eğer altta yatan başka bir hastalık tablosu ve/veya madde kullanımı yoksa tedavi ile tam düzelebilen hastalıklardır. Belirtilerin sıklığı ve rahatsız ediciliği hastaları çoğu zaman umutsuzluğa sürüklese ve bu soruyu sormalarına neden olsa da biz profesyonellerin en sevdiğimiz tablolar anksiyete bozukluklarıdır.
Anksiyete Bozukluğu Tedavisi Nasıldır?
Hastanın genel durumuna, belirti sıklığına ve şiddetine, hastanın tedavi olanaklarına bağlı olarak tedavi planı değişebilmekle birlikte hem psikiyatrik ilaç tedavisi hem de psikoterapi anksiyete bozukluğu tedavisinde tercih edilebilir. Çoğunlukla ideal olan her iki tedavi türünün birlikte sunulmasıdır. Ancak ilaç kullanımına engel olan durumlar varsa (gebelik, başka tıbbi hastalık gibi) veya hastanın psikoterapi alma olanağı yoksa monotedavi de etkli bir yol olabilmektedir. Bu süreçte Psikiyatri uzmanı ve klinik psikologun eş güdümlü çalışması en uygunu olacaktır.